19 March 2024

Introducing kio-ftps for KDE Frameworks 6


I’m one of the few people around the world who has to access some file servers with FTPS (not to be confused with FTP or SFTP) for work 🙂 Unfortunately, KDE Plasma does not directly support the ftps protocol, but a third-party kf5-kio-ftps library served me well for the good part of the last decade. Recently, KDE Plasma 6.0 & Frameworks 6.0 & Gear 24.02 have been released (kudos to the developers!), which resulted in the kio-ftps library becoming outdated and incompatible. So, long story short, I rolled up my sleeves and ported the library to KDE Plasma 6.0 🙂

After a brief inspection, I discovered that the underlying ftp code used for kf5-kio-ftps was very old, so I used the up-to-date ftp code from master branch of Frameworks / KIO and quickly patched the encryption functionality from the old code. It can be built and used without problems, but future merge requests / forks are also welcome 🙂

How to Use

The source code is available at https://github.com/efeciftci/kf6-kio-ftps, and a prebuilt .deb package for KDE neon 6.0 can be found at https://github.com/efeciftci/kf6-kio-ftps/releases/tag/v0.4.

The steps for manual building (as of March 2024) on a clean installation of KDE neon (with KDE Plasma 6.0.2, Frameworks 6.0.0, and Qt 6.6.2) are as follows:

Install prerequisites:

sudo apt update
sudo apt install git cmake g++

Install build dependencies of the project:

sudo apt install kf6-extra-cmake-modules kf6-kcoreaddons-dev kf6-ki18n-dev kf6-kio-dev qt6-base-dev

Clone the kf6-kio-ftps project from GitHub and setup the build environment:

git clone https://github.com/efeciftci/kf6-kio-ftps.git
cd kf6-kio-ftps
mkdir build
cd build

Build the project:

cmake ..
make -j4

If everything went well, kio-ftps can be installed on the system with:

sudo make install

Or the kio_ftps.so file can be manually copied with:

sudo cp bin/kf6/kio/kio_ftps.so /usr/lib/x86_64-linux-gnu/qt6/plugins/kf6/kio/

Now that kio-ftps is installed, you may launch Dolphin and enter an ftps address (e.g., ftps://[email protected]) into the location bar to access the server.



29 February 2024

Yerel Yönetimlerde Teknolojik Egemenlik


On yıl önce, eski bir NSA (National Security Agency – ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) çalışanı olan Edward Snowden’ın sızdırdığı verilerden söz ediyorduk. Snowden’a göre NSA, yasaların izin verdiğinden çok daha fazlasını yapıyordu. Suçlu veya şüpheli olmasına bakmaksızın toplumun geneline ait verileri topluyor, filtreliyor ve analiz ediyordu. Snowden’ın ifşaatlarına göre ABD, bilişim şirketlerinden belirli kişilere ait verileri alabiliyordu. ABD’li yetkililer, bunun sadece kanunlar çerçevesinde ve mahkeme kararıyla gerçekleştiğini söylüyorlardı. Fakat NSA’nın bu şirketlerin sunucularına doğrudan erişebildiğini gösteren belgeler vardı.

Bu ifşaatlar karşısında bir çoğumuz huzur içinde sıradanlığımıza sığınmıştık. Sonuçta istihbarat örgütleri için sıradan insanlardık; telefonumuzu dinleseler veya e-postalarımız okusalar ne olurdu? Böylece son on yılda teknoloji şirketlerinin topladığı verinin miktarı ve kapsamı arttı. Gündelik hayatımızla ilgileri derinleşti. İlk başta verilerin toplanması sadece sosyal medya ve akıllı telefon kullanımına dayanıyordu. Hâlâ inisiyatifin bizde olduğuna inanıyorduk. İstersek sosyal medyadan çıkabilir veya mahremiyetimizi tehdit eden uygulamaları telefonumuzdan silebilirdik! Teknolojiyle kurduğumuz ilişkide aktif öznelerdik ya da en azından öyle düşünüyorduk. Ancak akıllı şehir girişimleri ve uygulamalarıyla beraber veri ilişkilerinin daha pasif bir bileşeni haline geliyoruz. Bu tip uygulamalar gözetim ve veri toplamayı daha geniş ve derin gerçekleştiriyorlar. San Diego’da olduğu gibi trafiği kontrol etmek üzere konuşlandırılan sokak lambaları bunun yerine vatandaşları gözetlemek için kullanılabiliyor. Şirketler, şehirleri algoritmalarla optimize etme vaadiyle şehirlerin veri akışlarını tamamen kontrol etmeye çalışıyorlar. Böylece hem şehrin altyapısı (elektrik, su, kanalizasyon, ulaşım vs) üzerindeki etkilerini artırıyorlar hem de üretilen verilerin gelecekteki kullanımını tekellerine alıyorlar. Akıllı şehirleri tartışırken kendimizi baştan sona “akıllı” teknolojilerle yapılandırılmış şehirlerle sınırlamamak gerekiyor. Bir yerden bir yere nasıl gidileceğini tarif eden veya toplu taşıma araçlarına binmek için kullandığımız uygulamaları da bu kapsamda değerlendirebiliriz.

Şehirler, küresel dijital pazarların işleyişinde kilit yerler haline geliyorlar. Büyük teknoloji şirketleri ya doğrudan ya da yerellerde kurdukları ortaklıklarla şehirlerin dijital altyapılarında belirleyici bir güce ulaşıyorlar. Bu nedenle, yerel yönetimlerde (özellikle Avrupa’da) mahremiyet, dijital haklar ve veri egemenliği konuları hakkında artan bir ilgi var. Ulusal hükümetler ve uluslararası kuruluşlar teknoloji şirketlerini faaliyetlerinin nasıl düzenlenebileceğini tartışırken bazı yerel yönetimler, yurttaşların çıkarlarını korumak için harekete geçiyorlar. Teknoloji şirketlerinin, kentlerin altyapısının veri ve yapay zekâ yardımıyla daha verimli hale getirme vaatlerini yeterli görmüyorlar. Yapay zekâ altyapılaşırken yurttaşların bu yeni altyapı üzerindeki egemenliğini artırmanın yollarını arıyorlar.

Yerel seçimler yaklaşırken şehirleri ve şehirlerin dijital altyapısını, teknolojik egemenlik bağlamında yeniden düşünmek gerekiyor. Barcelona deneyimi, başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunanlar için önemli dersler içeriyor ve teknolojik egemenliğin uygulanabilirliğini gösteriyor.

Barselona: Öncü Bir Şehir

Barselona, 2011’den beri akıllı şehir girişimlerine öncülük ediyor. Barselona’nın akıllı şehir deneyimlerini üç döneme ayırabiliriz. Şehir, 2011-2015 yılları arasında akıllı şehir inovasyonu için önde gelen laboratuvarlardan biri olarak öne çıktı. Kentsel altyapıları ve karar alma süreçlerini yönetmek için bir KentİS (Kent İşletim Sistemi) oluşturmaya çalıştılar. Bu dönemin en belirgin özelliği, akıllı şehir girişimlerinin küresel teknoloji şirketleriyle geliştirilen ortaklıklar çerçevesinde yürütülmesiydi.

2011-2015 yılları arasında Xavier Trias liderliğindeki merkez sağ Katalan Milliyetçi Partisi tarafından yönetilen Barselona, akıllı şehir iş fırsatlarının küresel şehir liderlerine gösterilmesinde kilit bir yer haline geldi. Akıllı şehir kimliğini tanıtmak isteyen Barselona, bir KentİS oluşturarak Cisco, Schneider Electric, Accenture vb teknoloji sağlayıcılarıyla ortaklıklar kurdu. Bir şehrin, tıpkı bir işletim sistemi gibi çalıştırılabileceği fikri genel kabul görüyordu. Şehrin karmaşıklığı ve içerdiği süreçler bilgisayarların yapısına benzetiliyordu. KentİS’ler kentsel uygulamalar için enformasyon ve hesaplamaya dayalı ekosistemler geliştirmeye çalışırlar. Böylece şehrin işlevsel ve enformasyonel boyutlarını entegre etme; daha önce ayrı veya birbirine gevşekçe bağlı olan altyapı ağları, kamu hizmetleri alanları, gündelik yaşam arasında eş güdüm sağlama kapasitesi oluştururlar. Şehir idealize edilmiş, verimli ve son derece entegre bir kurumsal varlık olarak modellenir.

Bu dönemde, şehirlerin bilgisayarlaştırılması şirketleştirilmesiyle iç içe gelişiyordu. KentİS’ler, karmaşık kentsel zorlukların veriye dayalı içgörüler yoluyla merkezi olarak yönetilebileceği vizyonuyla hareket ediyordu. Ancak şehir plancıları ve teknoloji uygulayıcılarından bu vizyona karşı ciddi itirazlar vardı.

Barselona’nın ikinci dönemi, 2015 yerel seçimlerinde mevcut siyasi partilerle hiçbir bağı olmayan, toplumsal hareketlerden doğan yeni bir siyasi platform olan Barcelona en Comú’nun iktidara gelmesiyle başladı. Ada Colau’nun belediye başkanı seçilmesiyle birlikte Barselona’nın akıllı şehir vizyonunda köklü değişiklikler oldu. Karar alma süreçlerinde teknoloji şirketlerini değil vatandaşları merkeze alan daha aşağıdan yukarıya bir yaklaşım benimsendi. Katılımcı planlama yaklaşımı öne çıktı. Yeni yönetim döneminde uygulamaya konulan programlar, şehirlerde teknoloji ve verinin rolüne ilişkin alternatif bir vizyon oluşturdu. Bugün, “başka bir akıllı şehir, başka bir veri sahipliği, başka bir yapay zekâ vs” dediğimizde bu dönemki politikalar sayesinde aklımızda somut şeyler canlanabiliyor.

Üçüncü dönem ise 2019-2023 yıllarını kapsıyor. Bu dönemde Colau’nun belediye başkanlığı devam etti. Fakat Barcelona en Comú’nun oy kaybetmesi ve yönetimi Sosyalist Parti’yle paylaşması nedeniyle Colau daha zayıf bir konumda görevini yürüttü. İkinci dönemdeki atak, kimi zaman düzen dışına çıkan politikalar yerini daha düzen içi politikalara bıraktı.

2023 seçimlerinden sonra Barcelona en Comú yönetimi kaybetti. Ama Barcelona en Comú’nun 2015-2019 yıllarında geliştirdiği akıllı şehir vizyonu bilgisayarlaştırılan ve şirketleştirilen şehirler dışında başka ve gerçekleştirilebilir bir akıllı şehrin mümkün olduğunu gösteriyor. Daha önemlisi Barselona deneyimi, aşağıdan yukarı yönetişim olanakları ve teknolojik egemenliğin nasıl inşa edilebileceği hakkında önemli dersler içeriyor.

Barcelona en Comú

2015 seçimleri sonrasında Barcelona en Comú’nun lideri Ada Colau, İspanyol Sosyalist Partisi’nin Katalan şubesinin de desteğiyle Barselona’nın ilk kadın belediye başkanı oldu. Barcelona en Comú, geleneksel siyasetin sınırlarını aşan bir vizyona sahipti. Hazırladıkları “Şehir Nasıl Geri Kazanılır: Belediye Dijital Platformu Oluşturma Rehberi” başlıklı belgede şunlar yazıyordu (https://nettime.org/Lists-Archives/nettime-l-1612/msg00009.html):

Belediye yönetimlerinin halka yakınlığı, değişimi sokaklardan kurumlara taşımak için onları en iyi fırsat haline getiriyor. Kentler her zaman buluşmaların, fikir alışverişlerinin, yeniliklerin ve gerektiğinde devrimlerin mekanı olmuştur. Şehirler demokrasinin doğduğu yerdir ve onu kurtarmaya başlayabileceğimiz yerler olacaklar.

Colau, cesur ve yaratıcı çözümler gerektiren olağanüstü zamanlarda yaşadığımızı belirtiyor; eğer farklı bir şehir hayal edebilirsek, onu dönüştürme gücüne de sahip olacağımızı savunuyordu.

Yeni yönetim; konut reformu, temel hizmetlerin sağlanması ve belediye varlıklarının kontrolünün yeniden kazanılması gibi bir dizi alanda cesur politikalar geliştirmeye çalıştı. Belediyenin başlıca hedeflerinden biri 2008 ekonomik krizinden büyük ölçüde etkilenen en savunmasız kesimlere doğrudan yardım etmekti. Colau, tahliyelere karşı aktivizmiyle bir halk lideri olarak ortaya çıkmıştı. İspanya’nın en önemli toplumsal hareketlerinden PAH’ın (Plataforma d’Afectats per la Hipoteca – İpotek Mağdurları Platformu) sözcüsüydü. Dolayısıyla konut stokunun Airbnb ve benzeri dijital platformlar tarafından ele geçirilmesi nedeniyle artan baskının ve kent sakinlerinin yaşadığı zorlukların farkındaydı. Colau’nun görev süresinin ilk aylarında belediye yönetimi, tahliyeleri durdurmaya ve sosyal konutları artırmaya, gıda güvenliğini garanti altına almaya odaklandı. Uygun fiyatlı enerji ve su sağlamaya çalıştı.

Barcelona en Comú’nun şehir yönetiminde teknolojinin kullanımına ilişkin vizyonu ise iki ana temele dayanıyordu. Birincisi, teknolojinin katılımcı demokrasiyi yenilemek için kullanılması gerektiğine inanıyorlardı. İkincisi, şehirlerdeki mevcut akıllı şehir paradigmasının yukarıdan aşağıya örgütlenmesine ve teknolojik çözümlerle sınırlı omasına karşı çıkıyorlardı. Yeni yönetimin teknoloji politikası, AB’nin D-CENT (Decentralised Citizens ENgagement Technologies – Merkezi Olmayan Yurttaş Katılım Teknolojileri) projesi kapsamında geliştirilen fikirlerden etkilenmişti (https://dcentproject.eu/).

2016’nın başında Belediye Eylem Planı’nın ortak yapımını desteklemek amacıyla Decidim platformu hayata geçirildi (https://www.decidim.barcelona/). Birçok kurum, araştırmacı ve farklı türden aktivistler; veri ve teknolojiyle ilgili zorlukları eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmeye başladı. Barselona’nın siyasi ve sosyal kültüründe önemli bir yere sahip olan sivil toplum kuruluşlarının katılımı sürece olumlu katkılarda bulundu.

Yukarıda da belirttiğim gibi Barcelona en Comú şirketlerin inisiyatifinde geliştirilen akıllı şehirlere karşı çıkıyordu. Bunun yerine dijital haklar, teknolojik egemenlik ve veri egemenliği kavramları etrafında örgütlenecek bir dijital dönüşümü savunuyorlardı. Bu kapsamda, Ekim 2016’da yayımlanan Barselona Dijital Planı, dijital dönüşüm için yıllık 75 milyon Avro bütçeye sahipti ve üç temele dayanıyordu:

  • Kent konseyinin ve kentin dijital dönüşümü;
  • Girişimci ve sosyal inovasyon ekosisteminin dijital inovasyonu ve gelişimi;
  • Vatandaşların dijital olarak güçlendirilmesi;

Dijital planda ana hatları çizilen vizyon daha sonra yeni KentİS (bu sefer aşağıdan yukarı örgütlenecekti), Sentilo, DECODE ve Steam Barcelona gibi bir dizi yasal araca, örgütsel girişime ve projeye dönüştürüldü. Bu yeni vizyon, Kentler için Teknolojik Egemenlik ve Dijital Haklar Lehine Manifesto‘da açıklandı (https://www.barcelona.cat/digitalstandards/manifesto/0.2/). Manifestoda, Barselona’nın yeni dijital vizyonunu gerçekleştirebilmesi için gerekli değerler, hedefler ve eylemler belirlenmiş ve şehirlerin vatandaşları merkeze alan dijital politikalar geliştirebilmesi için açık kaynaklı bir politika araç seti olan Etik Dijital Standartlar tanıtılmıştı. Belediye, diğer şehirlerin de bu politika araç setinden yararlanabilmesi için araç setini GitHub’da paylaştı ve Dijital Haklar için Kentler Koalisyonu aracılığıyla dağıttı (https://www.barcelona.cat/digitalstandards/en/init/0.1/index.html).

Politika araç setinin diğer temel politika belgeleri de zaman içinde yayımlandı. Eylül 2017’de yayımlanan Dijital Hizmet Standartları, şehrin dijital hizmetlerle ilgili işleyiş şeklini yönlendirecek ilkeler içeriyordu. Bu ilkelerden bazıları şunlardı (https://www.barcelona.cat/digitalstandards/en/tech-sovereignty/0.1/general-principles):

  • dijital kullanıcılara odaklanma;
  • dijital desteğe ihtiyaç duyanlara odaklanma;
  • çevik ve çok disiplinli ekiplerin tanıtılması;
  • açık kod ve standartların kullanımı;
  • gizlilik, güvenlik, etik ve erişilebilirliğin korunması.

Özgür Yazılım ve Kamu Yönetimi Hizmetlerinin Çevik Geliştirilmesine ilişkin Hükümet Tedbiri ise şehrin ve vatandaşların karşılaştığı zorlukları, teknolojinin daha demokratik bir şekilde kullanılması yoluyla çözmeyi amaçlayan teknolojik egemenliğe odaklanmıştı. Teknolojik egemenlik hedefi; özgür yazılım, birlikte çalışabilirlik ve özgür standartların kullanımı etrafında yapılandırılmıştı.

Verinin Yönetişimi

Yazının başında da belirttiğim gibi veriyi artık sadece mahremiyet ekseninde tartışamayız. Veri, yapay öğrenme modellerinin temelini oluşturuyor. Dolayısıyla verinin yönetişiminin düzenlenmesi Barselona için kritik önemdeydi. Veri kullanımına ilişkin mevcut yaklaşımlar, teknoloji şirketlerine çeşitli ayrıcalıklar sağlıyor. Bu nedenle, şehrin sakinlerinin yeni teknoloji platformları ve hizmetleri aracılığıyla üretilen kentsel verilerden yararlanma kapasiteleri sınırlı kalıyor. Verinin rekabet avantajı sağlayan bir varlık olarak değil, ortak refahın sağlanması için kamuya açık ve karşılıklılık esasına göre değiş tokuş edilebilen sosyal bir altyapı olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

Bu bağlamda, Barselona’nın veri politikasının kilit kavramlardan veri müşterekleri, kolektif ve ortak faydalar için verinin değerini vurguluyor. Veri müşterekleri, veri egemenliğinin sağlanması için temel önemde. Vatandaşlar ve hizmet sağlayıcılarla yapılan yeni sözleşme düzenlemeleriyle desteklenen, verilerin paylaşımı ve kullanımını yöneten bir dizi yeni protokole dayanıyor. DECODE (https://decodeproject.eu/) tarafından geliştirilen şifreli, tasarımı gereği gizlilik içeren yazılım sayesinde kent sakinlerine ‘neyi özel tutacaklarına ve neyi paylaşmak istediklerine, kimlerle ve hangi koşullarda paylaşacaklarına karar verme’ fırsatı tanınıyor.

Yerel yönetim; hükümetin ve vatandaşların teknolojik yeniliklerin yönü ve kullanımı açısından kendi önceliklerini belirlemelerine olanak tanıyan, net sosyal faydalar ve kamusal getiriler sağlayan teknolojik egemenliğe doğru bir geçişe öncülük etmeyi amaçlıyordu. Bu da çoğu zaman büyük çok uluslu hizmet sağlayıcıların elindeki veri ve teknoloji altyapılarına ilişkin kritik bilgilerin geri kazanılması ve vatandaşların ihtiyaç duyduğu dijital hizmet ve çözümleri geliştirmek için yerel KOBİ’lerin ve yenilikçilerin sürece dahil edilmesi anlamına geliyordu.

Vatandaşların verilerinin kullanımı konusunda pratik olarak daha fazla özerkliğe ulaşması sadece bir prensip meselesi değildi. Uygulamada da verilerin çeşitli paydaşlar tarafından nasıl yönetilebileceğini yeniden tasarlamak için bir dizi yeni standart, teknoloji ve satın alma uygulamasının oluşturulması gerekiyordu.

Veri Egemenliği Politikası

Barselona’nın veri egemenliği politikasının üç temel bileşeni vardı:

  • Silo tarzı yapılarda saklanan açık verileri tümleşik veri müşterekleri haline getirmek
  • Satın almalarda, veri egemenliğine uygun alımların teşvik edilmesi
  • DECODE’un veri egemenliği için yeni bir teknolojik altyapı olarak yapılandırılması

Silo Halindeki Açık Verilerden Tümleşik Veri Müştereklerine

Açık veri politikaları doğrultusunda mevcut hükümet verileri, makine tarafından okunabilir formatlarda yayımlanıyordu. Ancak veri yönetişiminde daha stratejik bir yaklaşıma gerek vardı. Bu doğrultuda, 1288 milyon avroluk bir bütçe tahsisi ile üç alanda çalışmalar başladı:

  1. Veri mimarisini yeniden tanımlayan KentİS veri gölünün konuşlandırılması;
  2. Bir MDO’nun (Municipal Data Office – Belediye Veri Ofisi) oluşturulması
  3. Mevcut açık veri portalının yenilenmesi

İlk önce şehrin verilerinin bir araya getirilmesi gerekiyordu. Yeni KentİS, Barselona için standartlaştırılmış bir veri ontolojisine sahip bir veri gölü oluşturmayı hedefliyordu. Veri gölü, veri kaynaklarının gruplandırılmasını mümkün kılan, uygulama programlama arayüzlerine (API) dayalı mimari, süreçler ve operasyonel standartlar olarak tanımlanıyor. KentİS, şehirdeki veri yönetişimini iyileştirmek için önemli bir teknolojik araç olarak düşünülüyordu.

MDO ise İspanya’da ilk kez hayata geçirilecek bir yapıydı. Misyonu, işlevleri ve sorumlulukları 18 Nisan 2018 tarihinde yayınlanan bir belediye genelgesiyle belirlenmişti. MDO, KentİS veri gölünün kurulmasına ve buna paralel olarak veri müşterekleri stratejisinin ve etik dijital standartların uygulanmasına odaklanmıştı. Kamu ihalelerinin veri egemenliğiyle uyumlu olmasına dikkat ediliyordu.

MDO, belediyenin diğer departmanları için dahili bir hizmet sağlayıcı olarak faaliyet gösteriyordu. Bu departmanların sorunlarını daha iyi anlayabilmeleri veya eylemlerini değerlendirebilmeleri için verilerden nasıl yararlanabilecekleri hakkında veri bilimi hizmetleri sunuyordu. Burada işe yaramadıkları fark edilen girişimleri hızla terk etmeyi içeren, nispeten yalın stratejilere dayanan çevik metodolojilerden yararlanılıyordu.

Daha tümleşik veri müştereklerine doğru ilerlerken üçüncü bir stratejik eylem de açık veri portalının yenilenmesi oldu. İlk olarak, şehir gösterge tablolarının yönetimi için yaygın olarak kullanılan açık kaynaklı CKan’ın (https://ckan.org/) kullanılması hedeflendi. İkinci önemli adımsa portalın veri yayınlamanın ötesine geçerek şehrin işleyişine daha fazla entegre olmasını sağlamaktı. API (Application Programming Interface – Uygulama Programlama Arayüzü) kullanımı kolaylaştırmak için değiştirildi. Portalın nasıl kullandığını, hangi verilerden yararlanıldığını ve elde edilen değeri anlamak için kullanıcılarla forumlar düzenledi. Üçüncü olarak da portal, kurum içi dönüşüm için bir fırsat olarak değerlendirildi. Örneğin, kentin IRIS adında, vatandaşların soru sorabildiği ve kentin 21 gün içinde cevap vermek zorunda olduğu bir sistemi vardı. Ekip, IRIS’i açık veriyle entegre ederek bir kullanıcının bir veri kümesi istemesi halinde, yanıt veren kişinin veriyi çok daha hızlı bir şekilde alabilmesini sağladı.

2. Satın almalarda, veri egemenliğine uygun alımların teşvik edilmesi

İhtiyaç duyulan verilerin kimlerden elde edileceği, nasıl sahiplenileceği ve nasıl kullanılacağına ilişkin kararlar şirketler ve şehir yönetimleri arasındaki gizlilik anlaşmalarına dayanıyordu. Bu nedenle, verileri bir kamu altyapısı olarak açma ve inşa etme hedefine ulaşmak için öncelikle satın alma kurallarını ve maddelerini değiştirmek gerekiyordu.

Bunu başarmak için sözleşmelerde veri egemenliğinin önünü açacak değişiklikler yapıldı. Şehrin sözleşme yoluyla üretilen verileri elde etme hakkı ve yetkisi yeniden düzenlendi. Bunlar arasında performans ölçümleri, hizmet vakaları vb. gibi kamu hizmetleri aracılığıyla veya bu hizmetler hakkında toplanan veriler vardı. Günümüzdeki açık veri anlayışı çoğunlukla belediyelerin ellerindeki veriyi özel sektörle paylaşmasıyla sınırlı kalıyor. Bir diğer deyişle belediyelerin özel sektörler ilişkisindeki açık veri anlayışı, “Benim verim, senin verin. Senin verin yine senin verin”le sınırlı. Yurttaşı ve şehrin veri egemenliğini merkeze koyan Barselona, sözleşmelerin kapsamlarını şehirle paylaşılacak özel sektör verilerini de içerecek şekilde genişletmeye çalıştı. Örneğin şehrin telekom hizmetleri sağlayıcısı Vodafone ile yenilenen sözleşmede, şirketin hizmetlerinin bir parçası olarak topladığı bazı özel verileri anonimleştirmesi ve şehirle paylaşması sağlandı. Araç paylaşım hizmeti normlarına şehirle veri paylaşım şartı eklendi. Veri egemenliği çerçevesinde, özel sektörün elinde olabilecek şehirle ilgili verilerin ihale sözleşmelerine dahil edilmesi için çalışmalar yapıldı. Belediye departmanları, verileri çok daha verimli bir şekilde toplayabilmek ve yönetebilmek için sözleşmelerini veri egemenliği hedefine uygun hale getirmeye başladılar.

İhale sözleşmelerinin kullanımına ek olarak, şirketlerin ve diğer kuruluşların şehirle veri paylaşması için ek mekanizmalar hayata geçirildi. Veri politikasında ana hatlarıyla belirtilen stratejik projelerden biri olan veri borsasında, şehirden dünyaya ve dünyadan şehre sürekli veri akışı sağlanması hedefleniyordu.

3- DECODE: Veri egemenliği için yeni bir teknolojik altyapı

Kent Konseyi içinde bu iç değişikliklerin yapılmasına ek olarak, veri müşterekleri paradigmasına doğru ilerlemek için vatandaşların katılımının ve veri üzerindeki kontrolünün artırılması gerekiyordu. Bunun için öz yinelemeli (recursive) veri müşterekleri paradigması benimsendi. Öz yinelemeli veri müştereklerinin açık veriden farkı topluluğun veri üzerindeki kontrolünün temel önemde olmasıdır. Kamu kurumlarının açık veri girişimlerinde genellikle verilere erişim kurallarını teknik ekipler belirler. Öz yinelemeli veri müşterekleri paradigmasında ise verileri kontrol eden topluluk üyeleridir.

DECODE projesiyle verilerden nasıl para kazanılabileceği ikinci plana atıldı. Proje, kişisel verilerden elde edilen değerin en başta bu değeri yaratan vatandaşlara nasıl geri döndürülebileceğinin yollarını aramaya yoğunlaştı. Ana hedef bir kazanç elde etmek değil, bir bütün olarak topluma nasıl fayda sağlanabileceğiydi. DECODE, vatandaşların verilerini paylaşma şekli üzerinde daha fazla kontrol sağlama hedefiyle artan paylaşımı uzlaştırmak için blok zincirinde kullanılan dağıtık defter teknolojisini gündemine aldı. Böylece kişisel verilerin daha aktif yönetimi ve paylaşımı sağlanabilecekti.

Şehrin dijital altyapısı, küresel teknoloji şirketlerinin çıkarlarına göre değil dayanışma, sosyal işbirliği ve kolektif haklar temelinde örgütlenmeliydi. Ocak 2017 ile Aralık 2019 arasında yürütülmek üzere AB Horizon 2020 programı kapsamında, toplam 5 milyon Euro ile finanse edilen DECODE projesi, bu vizyonun hayata geçirilmesinde kritik bir rol oynadı. Vatandaşların hem evlerinde hem de şehir genelinde üretilen veriler üzerinde daha iyi kontrol sahibi olmalarını sağlayacak kriptografik bir çözüm sundu. Bu verilere kimin, hangi amaçlarla ve hangi koşullarda erişebileceğine dair kurallar koydu.

Veri müşterekleri fikirlerini şehirdeki pratik uygulamalara dönüştürmeyi amaçlayan üç pilot uygulama gerçekleştirildi. Bu uygulamalar, veri müştereklerinin hayata geçirilmesine olanak tanırken aynı zamanda daha fazla veri egemenliği sağlayan yeni bir altyapının geliştirilmesini gerektiriyordu.

İlk pilot uygulama Metadecidim topluluğu ve Decidim platformu ile hayata geçirildi. Katalanca’da ‘karar verelim’ veya ‘biz karar veririz’ anlamına gelen Decidim, katılımcı demokrasi için dijital bir altyapı sağlıyordu. İşbirliğiyle, özgür yazılım olarak inşa edilmiş dijital bir platformdu. Metadecidim ise platformun tasarımında ve projenin inşasında işbirliği yapan topluluktu. Decidim, Barselona Belediye Planı’nı yurttaşlarla birlikte oluşturdu. Decidim’in bu başarısından sonra başka şehirler de benzer çalışmalara başladılar.

İkinci DECODE pilotu, nesnelerin interneti teknolojisinin kullanımına, özellikle de evlerindeki gürültü veya kirlilik seviyeleri gibi çevresel etkileri ölçmek için sensörler kullanan vatandaşlara odaklandı. Bu veriler çok ayrıntılıydı. Topluluk üyelerinin toplanan verilerin konut fiyatları veya sigorta primleri üzerindeki olumsuz etkileri konusunda endişeleri vardı. Örneğin özel şirketler bu verileri, belirli düzeyde kirlilik seviyelerine maruz kalan evleri profillemek için kullanabilirdi. Pilot uygulama, kullanıcıların aynı verileri farklı hedef gruplarla farklı ayrıntı düzeylerinde paylaşabilmelerini sağlamaya çalıştı. Böylece hem veri paylaşımın sağlayabileceği katkılardan yararlanmak hem de vatandaşlara bu paylaşımın koşullarını kontrol etme olanağı sağlamak mümkün oldu.

Üçüncü DECODE pilotu olan BCN Now, diğer iki pilotta topluluklar tarafından sağlanan verileri paylaşmak, yayınlamak ve görselleştirmek için oluşturuldu. Amaç, diğer iki pilot uygulamada üretilen verileri erişilebilir kılmak ve böylece verilerin değerini ortaya çıkarmaktı. Bu pilot uygulama, veri yönetişimi konusunda eğitici bir işleve sahipti. Verilerin ortak yönetişiminde nasıl çatışmaların ve ödünleşmelerin ortaya çıkabileceği görülebilecekti.

DECODE pilot uygulamalarında geliştirilen araçlar ve teknolojiler, veri paylaşımını artırmak için kullanılabilecek alternatif teknolojik altyapıların somut örneklerini sundu. Hem mahremiyeti korudu hem de vatandaşların kendi verilerini daha fazla kontrol edebilmesine izin verdi. DECODE projesi kapsamında yürütülen tüm çalışmalar aynı zamanda geliştiriciler, aktivistler, akademisyenler ve politika yapıcılardan oluşan bir topluluğun daha ilerici bir veri gündemi etrafında bir araya gelmesini sağladı. Daha da önemlisi, Barselona’da olanlar Barselona’da kalmadı. DECODE, yorumcular, politika yapıcılar ve akademisyenler tarafından uygulanabilir bir alternatif olarak yaygın bir şekilde referans gösterildi. DECODE, vatandaşların verileri üzerindeki kontrolünü artıran araçlara bir örnek olarak AB Veri Stratejisi’nde de yer alıyor.

Barselona’ın Başarısının Arkasındaki Etkenler

Barselona’nın başarısının arkasındaki temel etkenleri dört maddede özetleyebiliriz.

Liderlik

Siyasi ve teknik yönetim düzeylerindeki güçlü ve tamamlayıcı liderlik, çok çeşitli reformlar için siyasi ve yönetimsel destek yarattı. Demokratik ilkelere dayalı dijital toplum ve ekonomiye ilişkin siyasi vizyon, dijital haklar ve veri egemenliğine ilişkin teknik yönetimsel vizyonla uyum içindeydi.

Sivil Toplum Ağları

Hem siyasi hem de teknik liderlik; dijital haklar, teknolojik egemenlik ve veri egemenliği konularında genel olarak benzer fikirler etrafında bir araya gelen daha geniş bir sosyal aktörler ağına dayanıyordu. AB ve diğer kamu fonları bu ağın desteklenmesinde etkili oldu. Böylece girişimler daha geniş bir aktör grubunun desteğinden ve ortak yaratıcılığından yararlanabildi.

Kurumsal ve Düzenleyici Yenilikler

Kurumsal ve düzenleyici yenilikler, teknolojik ve veri egemenliğini siyasi ve teorik bir kavramdan şehir yönetimi yasalarına, standartlarına ve uygulamalarına dönüştürdü. Veri egemenliği kavramı veri müşterekleri modeliyle, Barselona’nın sivil katılım geçmişiyle uyumlu bir şekilde katılımcılığı güçlendirecek adımlar attı. Decidim gibi kurumlar ve DECODE gibi projeler hem veri hakları hem de demokratik katılım fikirlerini yansıtıyordu. Daha da önemlisi Barselona, yenilikçi fikirlerin fiili idari rehberliğe, normlara ve tedarik uygulamalarına dönüştürülmesinin önemini gösterdi.

Yeteneklerin Geliştirilmesi

İddialı siyasi hedefleri ve karmaşık veri çözümlerini uygulayabilmek için şehir kurumlarında teknolojik ve idari yeteneklerin geliştirilmesi kritik bir önemdeydi. 2010’ların başındaki akıllı şehir projeleri çoğunlukla dış danışmanlar üzerinden gerçekleştiriliyordu. Yeni veri politikası ise şehir kurumları içinde veri becerileri ve yeteneklerini geliştirmeye odaklandı. Bu da kamu kurumlarının ve personelin yaparak öğrenmesini ve yeteneklerini geliştirmesini sağladı.

***

2019 yerel seçimlerinde Barcelona en Comú 20.000 oy kaybetti ve ikinci parti oldu. Barcelona en Comú ve Katalonya Sosyalist Partisi (PSC) arasında koalisyon anlaşması yapıldı. Ada Colau belediye başkanlığına devam etti ancak siyasi konumu artık daha zayıftı. PSC’nin dijital alanda söz sahibi olmasıyla beraber dijital egemenlik anlatısı yerini dijital hümanizme bırakmaya başladı. Potansiyel olarak radikal politikaya açık bir anlatıdan oldukça yumuşak, etiğe bağlı bir anlatıya kayıldı. Müştereklere dayalı politikaların yerini kamu-özel sektörü işbirliği aldı. Sistemik sosyoekonomik eleştiri ve tahayyül, yerini sınırlı toplumsal değişim çağrılarına bıraktı. Önceki yönetim, teknopolitik demokratikleşmeden teknolojinin insancıllaştırılmasına ve alternatif bir dijital topluma uzanan bir ufka sahipti. Artık bunun yerinde insani yüzlü (!), yenilenmiş bir teknolojik kapitalizm vardı.

2023 seçimlerinde ise Barcelona en Comú üçüncü parti oldu. Colau artık belediye başkanı değil ve dijital egemenlik mücadelesi daha geri planda. Ama Barselona, dijital haklar ve veri egemenliği konusunda yeni bir yönetişim modelinin nasıl gerçekleştirilebileceğinin somut bir örneğini göstermesi açısından önemli. Barcelona sadece bu yeni modeli tasarlayıp uygulamaya başlamakla kalmadı. Aynı zamanda onu sergiledi, diğer şehirlere yayılması ve yerel düzeyin ötesine geçmesi için mücadele etti.

Toplumlar giderek daha fazla verileştiriliyor ve verileştirme, yeni güç dinamikleri ortaya çıkarıyor. Barselona örneği bu süreçte dijital haklar ve teknolojik egemenlik çerçevesinde, şehirlerin potansiyelini göstermesi açısından önemli. 2015-2019 yılları arasında Barselona, yerel yönetimlerin kullanabileceği bir dizi politika, kurumsal, yasal ve teknolojik araç aracılığıyla, kentteki verilerin demokratik ve etik yönetişimine ilişkin farklı bir vizyon ortaya koydu ve bunu uygulamak için çeşitli adımlar attı. Teknolojik egemenliğin, gerçekleştirilebilir bir hedef olduğunu ve gerçekten katılımcı bir demokrasiyle verinin, sadece şirketlerin kazancını artırmak için değil toplum için de kullanılabileceğini gösterdiler.

Kaynak

Monge, F., Barns, S., Kattel, R., & Bria, F. (2022). A new data deal: the case of Barcelona. UCL Institute for Innovation and Public Purpose.



09 June 2022

08 October 2020

Zeki Bildirici


Yazmayalı epey bir zaman olmuş…

Bugün başlıkta adı yazan ve benim tanıştığım için mutlu olduğum Zeki arkadaş’a korona virus ile ilgili gönderdiğim bir iletinin ardından, Onunla tanışmamıza vesile olan Pardus (eski) ve topluluk sayfası olan Özgürlükiçin sitesi geldi aklıma.

Zeki bu konuyu ve ilk görüşmemizi günlüğünde yazmıştı aslında işte bu yazıyı yeniden okumak için googleda kendi adımla bir arama yaptım (Narsist miyim neyim? ) evet yaptım. Sonuç sayfasında önce, zamanında ikimizin de heyecan ve hevesle emek verdiğimiz Pardus ve Özgürlükiçin ile ilgili gezegen ve günlük sayfaları çıktı ikinci sayfanın başında da aradığım günlük yazısını buldum. Baştan sona bir güzel okudum, benim hakkımda ne güzel sözler söylemiş sağolsun. Hem bahsettiğim yazıyı hem de topluluk sayfasındaki yazılarımızı okudum, okurken zamanın nasıl geçtiğini farketmedim. Ekrandan kafamı kaldırdığımda iki saatten fazla bir zamanın geçtiğini gördüm.

Sonra düşündüm Zeki ile tanışalı 9 (yazıyla dokuz) yıl olmuş çok da hızlı geçmiş. İkimizin hayatında da oldukça fazla şey oldu; Birlikte sahipsiz kalan Özgürlükiçin sitesini ayağa kaldırmaya çalıştık çok uğraştık, elimizden geleni yaptık sonra yavaş yavaş Linux ve Özgür yazılım topluluğundan uzaklaştık. Zeki bu dönemde baba oldu hem de iki sefer 🙂 İstanbuldan İzmire geldi, kariyerinde üst seviyelere yükseldi, Doktoraya başladı, Libreoffice topluluğunu kurdu, yerelleştirme çalışmasına etkin bir şekilde katkı koydu, günlüğünde pek çok konuda yazmaya devam etti, Eşi Şebnem ile birlikte İlizarov Günlüğü kitabının editörlüğünü üstlendi. Arıcılığa başlayan bir “akaaşına” (o ben oluyorum 🙂 ) 4 kovanla ortak/destek oldu ve benim bilmediğim pek çok güzelliğe, iyiliğe imza attı.

Ben de geçen 9 yılda Pardus’un devamı olan Pisilinux dağıtımının oluşturulmasında çaba sarfettim, İlizarov Günlüğü’nü yaşayarak yazdım, İşçi sınıfı bilinciyle sendikacılık yapmaya çalıştım, Sürüldüm, Arıcılığa başladım.

Geçen onca zamanda Zeki ile çok sık olmasa da görüşmeye devam ettik, iş çıkışı onun işyerine gidip bi çayını içtim, Evine misafir oldum, birlikte arılığa gittik, Cağ kebabı yedik, takviyeli kola-fanta içtik, yine sohbet ettik özgür yazılım konuştuk, politika konuştuk, ekonomi konuştuk…

Takviyeli :))

Korona pandemisi (Bu da bize denk geldi) nedeniyle uzun zamandır yüz yüze konuşamasak da telefonla konuşuyoruz, umarım en kısa zamanda yine yüz yüze konuşabilir ve uzun yıllar da bu gök kubbe altında arkadaşlığımızı sürdürür yine her konuda konuşmaya devam ederiz.

Özgür yazılım ve Linux’un en büyük kazanımının bir arkadaş olacağı hiç aklıma gelmezdi iyi ki hayat bizi karşılaştırmış, iyi ki seni tanımışım Zeki arkadaş. Yıllar önce benim için yazdığın yazıya 9 yıl sonra böyle bir karşılık vermek istedim.

Son söz

Belki de dünya Zeki Bildirici gibi insanların hatırına dönüyordur kim bilir?



14 July 2020

kdenlive nvenc profili tanimliyoruz


Video render işlemlerini hızlandırması için kdenlive‘a bir nvenc GPU render profili tanımladım. Bu tanımı oluşturmak, sadeleştirmek ve test etmek oldukça zor oldu. ffmpeg, kdenlive ve nvenc üçünün de kullandığı parametreler benzer olsada birbirlerinden farklılık gösteriyor. Bir de bunlara sürümler arası parametre farklılıkları eklenince, içinden çıkılmaz bir hal aldı ve çok fazla test yapmam gerekti.

Parametreleri oluştururken üç farklı kaynaktan yararlandım, Youtube tavsiyeleri [1], Nvidia teknik blogu [2] ve bir blogger in yazısı [3]. Umarım sizin için yol gösterici olur.

h264;
f=mp4 vcodec=h264_nvenc preset=medium global_quality=16 profile:v=high bf=3 temporal-aq=1 rc-lookahead=20 vsync=0 movflags=faststart acodec=aac ab=384k
h265;
f=mp4 vcodec=hevc_nvenc preset=medium global_quality=16 profile:v=main temporal-aq=1 rc-lookahead=20 vsync=0 movflags=faststart acodec=aac ab=384k

[1] https://support.google.com/youtube/answer/1722171?hl=en
[2] https://developer.nvidia.com/blog/turing-h264-video-encoding-speed-and-quality/
[3] https://flamy.ca/blog/2019-10-14-kdenlive-nvenc-video-settings-for-youtube.html

Hamdi Özcan – ozcan.com



15 February 2020

Python ile ufak bir resim boyutlandırma betiği


Pampalar şimdi malumunuz ben linux kullanıcısıyım bu blogumdan da belli oluyordur. :P Ama tamamen alışkanlık ve kod yazmayı sevmekten dolayı konsol kullanmasını seviyorum. Geçenlerde okulda bi resim boyutlandırma ve video çevirme işlemi lazım oldu windowstaki gibi iki saat programlarla cebelleşmek yerine hemen konsoldan birer satırlık (ffmpeg ve imagamagick şahaneleri ile) kodla işimi gördüm. Burda amaç havalı görünmek değildi işi hızla bitirmekti.

Müdür yardımcımız hemen yapıştırdı siz linux kullanıyonuz ya dedi :) yani konsol falan :) Bunun konsol haricinde de yapılabildiğini anlattım ama seviyorum böyle dedim ama yine de tuttum bir de python betiği yazdım.
Adını da feriha koymadım pyresim koydum ( isim bulamadım salladım) github a da koydum ha :) alın bakın kullanın falan diye :)
https://github.com/birtanyildiz/pyresim





29 October 2018

Zemberek 0.16.0 Text Normalizasyonu ve gRPC sunucusu


Zemberek NLP 0.16.0 yayınlandı.  Bu sürümdeki yeni özelliklerden bazıları:

Metin Normalizasyonu
Bu özellik ile sosyal medya, forum ve mesajlaşma yazlımlarında kullanılan cümlelerdeki hatalar düzeltilmeye çalışılır. Bu işlem, metne daha sonra uygulanacak işlemlerin başarımını arttırabilir. Örnek:

Yrn okua gidicem
yarın okula gideceğim

Tmm, yarin havuza giricem ve aksama kadar yaticam :)
tamam , yarın havuza gireceğim ve akşama kadar yatacağım :)

ah aynen ya annemde fark ettı siz evinizden cıkmayın diyo
ah aynen ya annemde fark etti siz evinizden çıkmayın diyor
Bu ilk denememiz olduğu için sıklıkla hata yaptığı durumlar olacaktır. Detaylar için dokümantasyona bakınız.

gRPC sunucusu
gRPC, açık kodlu, yüksek hızlı bir uzaktan fonksiyon çağrı mekanizmasıdır. Zemberek fonksiyonlarının bir kısmına başka programlama dillerinden hızlı erişim sağlamak için kullanılabilir. Bu ilk sürümde grpc sunucusu ve kısıtlı fonksiyonlara python ile erişim kütüphanesi yayınlandı. Dokümantasyon.

Yeni morfolojik analiz modları:
Normalizasyon türü işlemler için faydalı olabilecek iki yeni analiz modu eklendi. Bunlardan ilki "informal" analiz. Bu şekilde özellikle konuşma dilinde kullanılan "yapıcam, edicem, geliyo, gidek" türü kelimelerin analiz edilip formal şekillerine dönüştürülebilmesi için mekanizmalar hazırlandı. Bu mekanizmanın kapsamını ilerki sürümlerde arttırmayı düşünüyoruz.

Diğer mod ise türkçeye özgü harfleri ihmal eden analiz mekanizması. Bu şekilde "kisi" kelimesi "kişi, kışı" çözümleri bulunabiliyor.

Yeni analiz modları için dokümantasyonu inceleyebilirsiniz.

Bu sürümde önceki sürümlerdeki API'yi bozan değişiklikler de oldu ve bazı hatalar giderildi. Eğer projeyi kullanıyorsanız güncelleme yapmadan değişiklik listesini incelemenizi öneririz. Bu sürümde yardımı olan herkese, özellikle morfoloji hatalarını bildiren Müge ve lm modelindeki problemi gideren bojie'ye teşekkürler.



07 April 2017

Raspberry Pi ile bira sıcaklığı ölçümü


Bir süredir evde bira yapmayı düşünüyordum sonunda karar verdim. 3 hafta kadar önce butikbira.com adresinden hazır bira setlerinden ve stout tipinde bira kiti satın aldım ve hemen o gün seti kurup başladım. Evde bira yapmanın en zor yanları kullanılan malzemenin temizliği ve mayalanma ortamının sıcaklığını korumak. Temizlik için gereken sabır ve dikkat iken sıcaklık konusu biraz daha büyük ve sorunlu bir durum. Mayalanma kovasının sıcaklık kontrolünü daha önceden Çin’den aldığım USB termometre ile yapıyordum ancak güvenilir bulmadım. Biraz araştırıp gerekli cihazın DS18B20 olduğunu öğrendim.

DS18B20’nin üç ayrı modeli var; transistör şeklindeki probe, su geçirmez plastik ile kaplanmış olan ve sıvı ölçümleri için de kullanılabilen probe ve sensörün hazır PCB kartı takılmış hali. Ben belki mayalanma kovasının içine de yerleştirebilirim diye düşünerek su geçirmeyen modelini internetten satın aldım. Bu 3 ayrı modelden PCB dışındakileri kullanabilmek için ek olarak 4.7k Ohm/0,25 W (sarı-mor-kırmızı-altın) bir dirence ihtiyacınız olacak. (PCB olanda direnç PCB’ye gömülmüş durumda olacaktır.)

ds18b20-waterproof

Evde boşta duran Raspberry B+ ‘ı bu iş için kullanmaya karar verdim. Sensörü hazırlamak ve Raspberry’ye bağlamak benim gibi elektronik cahili biri için bile çok basit. Sensörün üç kablosu var ve bunların Raspberry’de hangi GPIO pine bağlanacağı aşağıdaki gibi;

Kırmızı - 3.3v - PIN1
Sarı - Data - PIN7 (GPIO4)
Siyah - Topraklama - PIN6 (GROUND)

Bağlantıları yaptıktan sonra komutu çalıştırdıktan sonra Raspberry’yi yeniden başlatmanız gerekiyor.

echo "dtoverlay=w1-gpio" >> /boot/config.txt

Raspberry yeniden başlatıldıktan sonra ise yapılması gereken DS18B20’nin veri alabilmesi için gerekli kernel modüllerini yüklemek. Bunun için aşağıdaki komutları çalıştırın.

echo "modprobe w1-gpio" >> /etc/modprobe.d/ds18b20-temp
echo "modprobe w1-therm" >> /etc/modprobe.d/ds18b20-temp
modprobe -a

Modüllerin başarılı bir şekilde yüklendiğini ve sensörün sıcaklık okuyabildiğini aşağıdaki komutla deneyin. Komut çıktısında t=18437 rakamı celcius olarak sıcaklığı veriyor ve bu değeri 1000′ e bölmelisiniz.

root@beerpi:~# cat /sys/bus/w1/devices/w1_bus_master1/28-*/w1_slave
27 01 4b 46 7f ff 0c 10 8d : crc=8d YES
27 01 4b 46 7f ff 0c 10 8d t=18437

Sensörün başarıyla sıcaklık okuduğundan emin olduktan sonra okuma işlemini bir script haline getirerek aldığınız değeri istediğiniz ortama (veritabanı, grafik, log dosyası vb.) aktarabilirsiniz.

BASH script örneği;

#!/bin/bash
# beertemp.sh
# GPIO bagli DS18B20 sicaklik sensorunden celcius alinan degeri log dosyasina ekleyen script

simdi=$(date "+%Y/%m/%d %H:%M:%S")
temp=$(cat /sys/bus/w1/devices/w1_bus_master1/28-*/w1_slave | grep "t=" | awk -F'=' '{print $2/1000}')

echo "$simdi - $temp" | tee -a /var/log/temp.log

Scripti crontab içerisine ekleyerek istediğiniz zaman aralığı ile sıcaklığın kaydedilmesini sağlayabilirsiniz.

echo "*/2 * * * * root /bin/sh /usr/local/bin/beertemp.sh 2>&1

Python script örneği; (Belirli sıcaklık değerleri dışında uyarı gönderecek şekilde değiştirilmiş hali)

#!/usr/bin/python

import os # import os module
import glob # import glob module
import time # import time module
import urllib2
import subprocess
import logging
from math import trunc

base_dir = '/sys/bus/w1/devices/'
device_folder = glob.glob(base_dir + '28*')[0]
device_file = device_folder + '/w1_slave'

logging.basicConfig(filename="/var/log/beertemp.log", level=logging.INFO)
simdi = time.strftime("%Y/%m/%d-%H:%M:%S")

def read_temp_raw():
f = open(device_file, 'r')
lines = f.readlines()
f.close()
return lines

def read_temp():
lines = read_temp_raw()
while lines[0].strip()[-3:] != 'YES':
time.sleep(0.2)
lines = read_temp_raw()
equals_pos = lines[1].find('t=')
if equals_pos != -1:
temp_string = lines[1][equals_pos+2:]
temp_c = float(temp_string) / 1000.0 # convert to Celsius
#temp_f = temp_c * 9.0 / 5.0 + 32.0 # convert to Fahrenheit
#return temp_c, temp_f
return temp_c

beerTemp = read_temp()
degree = '{:d}'.format(trunc(beerTemp))
notify_url = "http://yourwebpage/notify.php?msg=Bira+Sicakligi:+%s+%s" % (simdi, beerTemp)
log_msg = "%s - Bira Sicakligi: %s" % (simdi, beerTemp)

if (degree >= 16 or degree <= 25): logging.info(log_msg) else: request = urllib2.urlopen(notify_url).read() logging.warning(log_msg)

Daha sonra isterseniz sensörü bira mayalanma kovasına yapıştırabilir, isterseniz kova kapağında kablo için delik açıp sensörü şerbete daldırabilirsiniz. Deliğin etrafını Starsan ile arındırıp sıcak silikon uygulayabilirsiniz. Kablonun kova içindeki kısımlarına da Starsan sürmeyi unutmayın 🙂

ds18b20 temperature read test



31 May 2016

Bilgisayar Mühendisliği


Ekşisözlük'teki bilgisayar mühendisliği tanımlarına bakınca, "bilgisayar mühendisi mimar, programcı ameledir", "utp kablo takmayı bilmezler", "temeli hardware'dir", "programlamayla alakası yoktur", "bilgisayar bilimlerinden farklı bir şeydir", "asıl işi işlemci tasarlamak" gibi saçmalıklar arasında kayboluyorsunuz.

Bu da şaşırtıcı değil çünkü bazı hocalar ve mezunlar bile bu yanlış fikirleri yaymaya devam ediyor.

Bilgisayar Mühendisleri Odası'nın şu kuruluş raporuna bakın:

Meslek Alanında Yaşanan Tahribat (sayfa 9): ...sektör kamu ile akademiden ziyade serbest piyasa koşulları içinde büyümüş... kamusal düzenleme olmaması (yüzünden) ülkemiz salt tüketici konumda kalmış... bilgisayar mühendisleri teknoloji ve bilim dünyasında çığır açan çalışmalara imza atmak yerine kod yazan kişiler olarak kalmışlardır.

Bu metni yazan ve okuyan hiç kimsenin aklına, "silikon vadisinde çığırları açanların kamu düzenlemesi mi vardı?", "serbest piyasa hakimiyetindeki Amerika, bilişim tüketicisi konumunda mı?" ya da "Knuth, Tarjan, Sedgewick gibi teorik araştırmacılar bile her gün kod yazıyorken bizim bilgisayar mühendislerinin ayağına bu niye bağ oluyor" gibi çok basit sorular gelmemiş anlaşılan!

Bu bilgi kirliliğine engel olmak için bazı kavramları temelden açıklamak gerekiyor.

Bilgisayar Mühendisliği

Bir çok ülkede Computer Science (Bilgisayar Bilimi) olarak geçen bölümdür. Bir uygulamalı matematik alanıdır. Temel problemleri: neleri hesaplayabiliriz (karmaşıklık, quantum), nasıl hesaplayabiliriz (algoritmalar, veri yapıları, yapay zeka, diller ve derleyiciler) ve neyle hesaplayabiliriz (bilgisayar mimarisi, ağlar, sistemler) olan bir bilim dalıdır.

Türkiye'de bir mühendislik bölümü olarak açılmasının nedeninin devlet kadrolarında mühendis olmayanların teknik kadro sayılmasının zorluğu ve yüksek maaş alamamaları olduğunu düşünüyorum.

Mühendislik iki anlamda kullanılabiliyor: Bilimsel bilginin bir şeyler geliştirmek için kullanılması ile bir profesyonel meslek dalı. Birinci anlamın bir sakıncası yok. Örneğin bir problemin çözülmesi için bir program geliştirmek bir mühendislik çalışması olarak görülebilir.

İkinci anlamda ise sıkıntı büyük. Profesyonel mühendislik, tıpkı doktorluk ya da tesisatçılık gibi bir meslektir. Denetime bağlıdır, mesleği yapanlar bir oda ya da kuruma kayıtlı olmak ve belli yeterlik şartlarını yerine getirmek zorundadır. Bunun amacı da, örneğin evinize patlama riski olan bir doğalgaz borusu bağlanmasını ya da iki inşaat mühendisinin aynı bina için farklı statik hesapları vermesini önlemektir.

Böyle bir durum bilgisayar mühendisliği için iki nedenden anlamsız. Birincisi bu bir profesyonel meslek değil, bir bilim dalı ve bu bilgiye herhangi biri sahip olabileceği gibi kendi başına her türlü amaçla da kullanabilir. İkincisi ise yaratıcılığa ve çeşitliliğe açık bu alanda, şu iş bu şekilde yapılır gibi meslek kurallarını üretecek bilgiye sahip değiliz. Evet, bazı tasarım kalıpları (design patterns), ve yazılım geliştirme teknikleri (test tabanlı geliştirme, sürüm kontrolü, vb) icat ettik ama hâlâ genel problemi çözebilmiş değiliz. Bu iş bir bilim olduğu kadar aynı zamanda bir sanat da. Şirketlerin diplomaya sertifikaya değil kendi mühendisleriyle yapılacak mülakata bakmasının altında da bu yatıyor.

Bilgisayar Bilimcisi Program Yazmaz mı?

Bu saçma fikrin savunulmasının ardında diplomayı aldıktan sonra yan gelip yatarak para kazanma beklentisi var herhalde.

Araştırmacılar için hipotezlerini test etmenin, modellerini incelemenin önemli bir yolu program yazmak. Bazen teorileri ispatlamanın bir yolu bile olabiliyor.

Endüstride ise program yazmayacağım diyen adamı görüşmeye bile çağırmazlar. Google, Microsoft, Apple gibi şirketlerin herhangi bir pozisyonuna girmek için iş görüşmesinde bile program yazmanız gerekiyor.

Bir kişi analiz yapacak, diğeri tasarım yapacak, kalanlar da tasarımdaki fonksiyonları yazacak modeli 60'larda kaldı. Yazılım geliştirme, yazılımların artan karmaşıklığı ile birlikte çok daha dinamikleşti. Tasarım, gerçekleme, test ve hata ayıklama ayrı süreçler değil artık. Takımlar, hiyerarşi yerine birlikte çalışan uzmanlardan oluşuyor.

Elini kirletmeyen biriyle hiç kimse çalışmaz. Okulda ödev olarak yazdığı programlar dışında bir deneyimi olmayan adamın zaten tasarım bilgisi de olamaz. Dahası, bu işlerden bir kaç yıl kopmuş birinin bile tasarım becerisi hızla düşmeye başlar.

Okullu mu Alaylı mı?

Bir başka saçma tartışma. Genelde bu tartışma teorik bilgi mi yoksa pratik bilgi mi gibi yanlış bir düzleme de çekiliyor. O yüzden ikisine de bakalım.

Örneğin elindeki dosyalardan bazı bilgileri tarayıp istatistiksel bir sonuç çıkarmak isteyen bir kişiye Python ile basit betikler yazmaya yetecek kadar bilgisayar bilimleri bilgisi yeterli olabilir. Benzer şekilde bir felsefeci hiç programlama öğrenmeden yalnızca karmaşıklık teorisini çalışarak kendi alanında ihtiyaç duyacağı bilgilere kavuşabilir.

Karşılaşılan herhangi bir problemi çözebilecek genel bir program yazma yeteneği ya da bilgisayar bilimleri alanında yeni bilgiler keşfedebilecek bir araştırma yeteneği için ise üniversite eğitimi programında yer alan hemen her konuyu öğrenmek şart.

Bilgisayarlar bir çok katmandan ibaret. Algoritmalar, kitaplıklar, diller, işletim sistemi, işlemci, transistörler, elektronlar. Bu katmanların hangi seviyesinde çalışırsanız çalışın altınızda kalan kısımlara bağımlısınız. Dolayısıyla işinizi daha iyi yapabilmeniz altta neler döndüğünü bilmenize bağlı.

Teorik ve pratik bilgiden biri daha üstün diyemezsiniz. Daha iyi bir algoritmayla kazandığınız teorik hızı, o algoritmanın işlemci önbelleği kullanımı daha kötü olduğu ve veri setiniz yeterince büyük olmadığı için geri kaybedebilirsiniz örneğin.

Bu bilgileri nereden ve nasıl öğrendiğiniz değil, öğrenmiş olmanız önemli. Dahası dünyanın en iyi üniversitelerinde bile okusanız, işlenen konular ve yaptığınız ödevler sizi bu alanda uzman yapmaya yetmeyecek.

Orko der ki...

Eskiden İstanbul'da her kahvede, satrançta o kahvedeki herkesi yenmiş ama başka birileriyle oynamadığı için Kasparov'u yenerim ben diye böbürlenen tipler vardı.

Ne iş yapıyorsanız yapın, o alanda dünyanın en iyileri kimse onları bulun ve onları tanımaya ve geçmeye çalışın. Bilgisayar alanında bir şeyler keşfetmiş her araştırmacının, günlük yaşamda kullandığımız ürünleri yapan her geliştirici ve girişimcinin, Internet üzerinde blog'ları, sunumları, ders videoları, makale ve kitapları var.

Hayatında büyük ölçekli bir ar-ge projesinde yer almamış, eski ders kitaplarından okuduğu arkaik tanımları öğreten hocaları, yaptığı e-ticaret sitesi ya da muhasebe programıyla kendini girişimci sananları, yabancı dilden yarım yamalak çevirilerle kitap yazanları, forumlarda iki üç soru cevapladığı için büyük üstat havalarına giren tipleri ciddiye almayın.

Yoksa yukarda alıntıladığım kişiler gibi kendi küçük mağaramızda dışardaki dünyanın gölgeleriyle oyalanır dururuz.



09 May 2016

Vodem’in (Huawei 4231) Linux’ta Ethernet Olarak Kullanımı


Elime Vodafone’un bir modemi (Vodem) geçti. Bilgisayarıma taktığımda Linux bir ethernet olarak görmedi ve doğrudan çalışmadı. Daha önce Turkcell’in yeni nesil VINN’larında bu hiç başıma gelmediğinden, bir miktar uğraşmam gerekti.

Huawei’nin K4203 isimli bir modeliymiş (lsusb sağolsun). Kendisi öntanımlı olarak MBIM isimli, Linux 3.8’de desteği gelen bir protokolle bağlanıyormuş (Google sağolsun). Bir sonraki nesil bir cihaz kısaca. Ama ethernet aygıtı olarak da çalıştırmak da mümkün. Bunun için usb_modeswitch ile cihaza komut gönderilmesi gerekiyor.

lsusb çıktısında aygıtın ID’sini 12F1:1F1C olarak görüyoruz:

# lsusb
# lsusb | grep Huawei
Bus 002 Device 012: ID 12f1:1f1c Huawei Technologies Co., Ltd.

usb_modeswitch ile şu komutu gönderince kendisi bir ethernet aygıtına dönüşüyor:

# usb_modeswitch -v 12d1 -p 1f1c -W -I -M 55534243123456780000000000000011062000000101000100000000000000
Taking all parameters from the command line

* usb_modeswitch: handle USB devices with multiple modes
* Version 1.2.5 (C) Josua Dietze 2012
* Based on libusb0 (0.1.12 and above)

! PLEASE REPORT NEW CONFIGURATIONS !

DefaultVendor= 0x12d1
DefaultProduct= 0x1f1c
TargetVendor= not set
TargetProduct= not set
TargetClass= not set
TargetProductList=""

DetachStorageOnly=0
HuaweiMode=0
SierraMode=0
SonyMode=0
QisdaMode=0
GCTMode=0
KobilMode=0
SequansMode=0
MobileActionMode=0
CiscoMode=0
MessageEndpoint= not set
MessageContent="55534243123456780000000000000011062000000101000100000000000000"
NeedResponse=0
ResponseEndpoint= not set

InquireDevice disabled
Success check disabled
System integration mode disabled

Looking for default devices ...
searching devices, found USB ID 12d1:1f1c
found matching vendor ID
found matching product ID
adding device
searching devices, found USB ID 04f2:b230
Found device in default mode, class or configuration (1)
Accessing device 012 on bus 002 ...
Getting the current device configuration ...
OK, got current device configuration (1)
Using interface number 0
Using endpoints 0x01 (out) and 0x81 (in)

USB description data (for identification)
-------------------------
Manufacturer: Vodafone(Huawei)
Product: HUAWEI Mobile
Serial No.: FFFFFFFFFFFFFFFF
-------------------------
Looking for active driver ...
OK, driver found; name unknown, limitation of libusb1
OK, driver "unkown" detached
Setting up communication with interface 0
Using endpoint 0x01 for message sending ...
Trying to send message 1 to endpoint 0x01 ...
OK, message successfully sent
Resetting response endpoint 0x81
Resetting message endpoint 0x01
-> Run lsusb to note any changes. Bye.

Artık lsusb ile baktığımızda USB ID’sinin de değiştiğini görüyoruz:

# lsusb | grep Huawei
Bus 002 Device 013: ID 12d1:1590 Huawei Technologies Co., Ltd. 

Şimdi bir ağ aygıtı olarak da onu görebilmeliyiz ve eğer ağ yöneticimiz otomatik IP almaya ayarlıysa IP’sini bile almış olmalı:

# ip a
8: enp0s29u1u3: mtu 1500 qdisc pfifo_fast state UP qlen 1000
link/ether 86:c9:ec:4d:51:bb brd ff:ff:ff:ff:ff:ff
inet 192.168.9.100/24 brd 192.168.9.255 scope global enp0s29u1u3
valid_lft forever preferred_lft forever

Bu yaptığımız ayarlar, ne yazık ki kalıcı değil. Modemin üzerine böyle bir bilgi yazamıyoruz. Onun yerine Linux’un aygıt yöneticisi olan udev’e bu modemin her takıldığını farkettiğinde bu komutu çalıştırmasını söylememiz gerekiyor.

Bunun için udev’in kuralları okuyabileceği bir dosya oluşturuyoruz:

echo 'ATTRS{idVendor}=="12d1", ATTRS{idProduct}=="1f1c", RUN+="/usr/sbin/usb_modeswitch -v 12d1 -p 1f1c -W -I -M 55534243123456780000000000000011062000000101000100000000000000"'> /etc/udev/rules.d/45-usb_modeswitch.rules

udev’e kuralları tekrar okumasını söylüyoruz:

# udevadm control --reload-rules

Artık “Vodem”i taktığımızda, otomatik olarak ethernet kartı olarak görünmeli ve DHCP’ten IP alabilmeli.

Not: Aygıta gönderilmesi gereken “55534243123456780000000000000011062000000101000100000000000000” gibi bir mesajı kafadan yazmadım :). İnternet’ten araştırdığımda rastladım. Sadece bu cihaz değil, başka Huawei cihazlarında da işe yarıyor gibi okudum. Teknik kaynağını bilen varsa, yorumlara eklerse sevinirim.



23 March 2016

Bir “Portal” üzerine…


Türkiye’de özgür yazılım katkıcılığı yapmak zor iş… Hatta katkıcılığı bırakın topluluk üyesi olmak bile pek kolay değil…

2007 benim için bu alanda bir milat, kişisel aydınlanma, özgür yazılımın alnımda çıkardığı 3. göz… Bu tarihi referans alırsam 2007 öncesi -topluluk/camia ne derseniz artık- aitlik süreci çok zordu. Bakıyorum da 2007 sonrasından ta ki hatırlamak istemediğim bir tarihteki Özgürlükİçin.org çöküşüne kadar gerçekten güzel zamanlar geçirmişiz… Bu çöküşten sonra ise, topluluk ve aidiyet dışında özgür yazılım dünyasıyla olan bağlarımız da zayıflamaya başladı… En büyük zorluk ise bir portal, bir ana gemi olmayışı.

Efsanevi Özgürlükİçin sitesi hayalet gemi gibi bant genişliklerinde seyretmekte... Efsanevi Özgürlükİçin sitesi hayalet gemi gibi bant genişliklerinde seyretmekte…

Bu zorluğu kısaca masaya yatırırsak -aslında buna da çok zamanım yok- madde madde gidelim:

  • Özgür yazılım dünyasından haberler / sürüm duyuruları
  • Ortak bir paylaşım/yardımlaşma alanı – forum
  • Blog kardeşliği – gezegen
  • İncelemeler – özellikle oyun ve heyecan verici şeyler

Bu ve bunun gibi onca şeyi bir araya getiren harika bir şeye sahipmişiz; özgürlükiçin.org hatta o zman o kadar zenginmişiz ki bir de pardus-linux.org‘a sahipmişiz… ve cahilmişiz… bunların artık geride kaldığını kabul etmek gerekiyor…

Özgür yazılımda böyle “değerler” (bu kelimeyi kullanmayı da pek sevmiyoırum) ne kadar önemliymiş, onu düşünüyorum bir kaç gündür… Bunların eksikliği gerçekten özgür yazılım dünyasını takip etmekte insanı çok zorluyor… Hadi ben İngilizce biliyorum takip edebiliyorum… Ya ait olmak? Paylaşmak? Yardımlaşmak? Birlikte bir şeyler yapmak isteyip de o marşa basıp o enerjiyi boşaltabilmek? Yapabilmek? Bunlar yok…

Atlamadan bir de teknokedi.com vardı, o da bu açığı kapatmak için kendi öz amacı olmasa da alan yaratmak için katkı vermişti. Sevgili Ali Işıngör abimizin iyi niyetiydi…

Şu anda bu alan içice dağınık halde… Andoid, tabletler  ve mobil teknoloji birçok kişinin başını döndürdü ve masaüstü arka plana itildi, fakat şimdi GNU/Linux masaüstünün güçlenerek geldiğini görüyorum. Steam’in GNU/Linux’a gelmesi ve süpersonik oyunları Linux’a taşıması, Nvidia – Ati sürücülerindeki yenilikler + Vulkan vs, ve nihayetinde de Microsoft’un başlayan Linux aşkı(!) (hem Office’in potansiyel Linux sürümü beklentisi hem de Office 365)… Bunlar harika şeyler aslında… Masaüstünde Linux kullanımını kısıtlayan birçok sıkıcı bahane ortadan kalkıyor -konuyu uzatmamak adına özgür yazılım felsefesiyle kapalı yazılım tercihini kullanıcıya bırakalım… Yakında kendi adam akıllı dağıtımıyla pazara çıkacak masaüstü/dizüstü bilgisayarlar görmeyi umuyorum. (Dejavu değil…)

Konuya dönersek, şu anda bildiğim birkaç site arasında GNU/Linux dünyasına özel bir amiral gemi görebileceğim bir portal yok. Bildiğim siteler ise adeta kahramanca bir bireysel mücadele ile ayakta tutulmaya çalışılıyor, içerik sunmak için büyük emek ve zaman harcanıyor… Bunlardan bazıları:

  • getgnu.org – Fortran takma ismiyle adeta bir süperkahraman edasıyla paylaşılabilir bütün haberleri neredeyse tüm özgür yazılımla ilişkili forumlara ileten süper kişi. nasıl yaptığını hala çözebilmiş değilim.
  • linuxnotlari.co – Sevgili Mustafa Gökay’ın epeyce emek verdiği Linux Haber Platformu. OMG ubuntu tadında
  • acikgunluk.net – Sevgili Özgür Ilgın’ın günlüğü, özgür yazılım artı hobileri (özel ilgi alanı nostaljik ve avatür türk sineması)

* Başka bildiğiniz aktif sayılabilecek site varsa yorumlara yazarsanız sevinirim.

Yeni bir site?

Hayır, yeni değil, birleştirici, geniş ve yeni içeriği sunan bir site… Kolektif ve eğlenceli, hatta daha önce olmadığı kadar eğlenceli olmalı… Özgür yazılım caps galerisi dahi olsa olur…

Neden?

Çünkü ihtiyaç var

Peki gönüllü mü olacak, nasıl ayakta duracak?

Ticari bir proje olmalı. Para kazanmalı, en azından masraflarını çıkarmalı.

Özgür yazılım projeleri ve ticari amaç???

Böyle bir tabu var, ticari amaç güdülebilir. Özgür yazılım ürünleri dahi parayla satılabilir ki bu gibi işlerde “reklamsızlık” sanki bir bekaret kemeri gibi her projeye iliştiriliyor. Çok anlam veremiyorum…

Ticari amaç olmalı, diğer türlü hiçbir şekilde ayakta duramadı. Bağış kültürü bizim ülkemizde yok, şahsi fedakarlık bir yere kadar… Bir de bu işleri üstlenen kişiler sürekli rica minnet ile istekte bulunmak gerekiyor; damdan düştüm bilirim, yok bize sunucu, yok bize alan adı lazım diye aramaktansa parayı basıp almak en sağlıklısı.

Kim yapacak? Nasıl bir model?

Şu an bu işi hobi olarak yapan arkadaşlar ve böyle bir projeye girmek isteyen kişiler bir araya gelebilir, gelir paylaşımlı kolektif bir model üzerinde anlaşabilir. Dileğim de budur. Şayet onlar olmazsa, İngilizce bilen birkaç üniversite öğrencisi arkadaş böyle bir projeye girerse hem hobi, hem harçlık hem de ileriye yönelik belki de kendi işlerini kurabilirler.

Gelir yeterli olur mu?

Varsayalım Google Adsense ile yola çıktılar, Türkçe içeriğin reklam başı getirisi tabi ki İngilizce içerikten daha düşük olacaktır, ama akmasa da damlar, ileriye doğru hacim arttıkça tatmin edici bir gelir gelebilir.

Özellikle Steam sayesinde oyun inceleme ve tanıtım içeriklerinin ileride büyük potansiyeli olacağına inanıyorum.

Zorlukları?

Tahmin ettiğim bazı zorlukları var, bunun yanı sıra yukarıda bahsettiğim arkadaşların yaşayıp deneyimlediği zorluklar da vardır. Sonuçta protonların çarpıştırmayacakları için kolayca üstesinden gelebileceklerini düşünüyorum. Linus Torvalds’ın “Just for fun – Yanlızca Eğlenmek İçin…” sözüne yaslanıp eğlenceli bir yola girilebilir…

***

Yukarıdaki kendi kendime röportajım daha kısa bir yazı yazmak içindi, kendimi havaya sokmak için değildi. Epeydir bir şey karalamamıştım, lafı iyice uzatmak istemedim 😉

Dilerim bu yazım bir açık davet olur, en azından bir tartışma başlar ve şu üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyebiliriz.

***

Bonus: “Var mı peki bu haberleri takip edebileceğimiz yabancı bir site?” diyenler özgür Ilgın’ın 10 sitelik listesine bakabilirler: En çok takip ettiğim 10 yabancı GNU/Linux haber ve blog

***

Son olarak, ben bu yukarıda yazdıklarımı düşünürken LKD‘den şöyle bir ileti de geldi. Katkı verebilceklerin dikkatine:

Merhaba,

Dünyada özgür yazılım ve ilgili alanlar (kişisel verilerin gizliliği, ifade özgürlüğü, telif hakları vs.) hakkında önemli gelişmeler yaşanmakta. Ancak bu gelişmeler hakkında yayımlanmış güncel haber ve yazılar yabancı dil (başta İngilizce) bilmeyen ilgililere ulaşamamakta. Bu nedenle, güncel haber ve yazıları Türkçeye çevirmek amacıyla bir çeviri grubu kuruyoruz. Çeviri grubu çalışmalarına LKD üyesi olsun ya da olmasın özgür yazılıma gönül vermiş herkes katılabilir.

Çevirisi yapılacak haber ve yazılar, LKD tarafından hazırlanacak bir sitede düzenli olarak yayımlanacak. Ayrıca aylık olarak da bülten haline getirilerek duyurusu yapılacak.

Çeviri grubuna katılmak için [email protected] adresine, kısaca kendinizi tanıtan ve çalışma grubuna katılmak istediğinizi belirten bir e-posta atmanız yeterli olacaktır.

– 

ibrahim izlem GÖZÜKELEŞ

https://plus.google.com/109568522902358862122/posts/SC6dNnTsZAJ

~DAVET~

Özgür Yazılım Günleri 2016: LibreOffice Geliştirme ve Yaygınlaştırma ToplantısıÖzgür Yazılım Günleri 2016: LibreOffice Geliştirme ve Yaygınlaştırma Toplantısı –

(twitter bağlantısını yapıştırınca yukarıdaki kendiliğinden çıktı, vay be!)

Fırsatınız varsa katılın, detaylı bilgi için: http://ozguryazilimgunleri.org.tr/2016/etkinlik-programi/

Mutlu günler.



17 February 2016

PostgreSQL'de Türkçe sıralama destekli veritabanı yaratmak


Bu soru bana çok soruluyor, arşiv olsun diye yazayım. Öncelikle bu komut işletim sisteminin İngilizce ve UTF-8 kurulduğunu varsayıyor.

Komut şu:

CREATE DATABASE tr ENCODING='UTF-8' LC_COLLATE = 'tr_TR.UTF-8' LC_CTYPE='tr_TR.UTF-8' TEMPLATE template0;

Burada önemli şeylerden birisi CTYPE. Onu C yapsaydık upper/lower fonksiyonları düzgün çalışmazdı.

Bir de şablon olarak template0 kullanmalıyız -- bunun nedeni template1'in dil kodlamasının İngilizce olması (üstteki varsayım nedeniyle).

En basit hali ile konu bu kadar.



04 February 2016

One of The Largest Events in Europe: FOSDEM



This year, I've been attended Fosdem for the first time. Fosdem is one of the largest events of free software and open source world that happens every january, gathering thousands of the developers (+5000) in Brussels. It is great opportunity to get in touch with the developers of world's leading organisations.

Fosdem has really strong infrastructure to satisfy needs of the attenders.
I've attended the event through Episkey Limited Company's travel fund which is part of Cottange Labs. I've seen the converisation on the mailing list and said if there is any other company that supplies travel fund please let me know because Google have not published scholarship for Fosdem and I could not find another company. Emanuil Tolev has volunteered since 2011 for Fosdem. He replied me and said me and my coworkers would like to sponsor for a person. Then we started a private thread and solved sponsorship requirements. I am thankful for travel grant to Emanuil and Episkey Limited developers.

First day of the event, I've met with Michel, he works as Linux Kernel developer at Intel. We took coffe and talk little. Talking with the kernel developers makes me happy and I really feel very excited. After the meeting, I've discovered the event place, it was at Brussels University, ULB Campus, Solbosh. Fosdem is biggest event that I've attended untill now.

In general, I've joined Main Track sessions. Rspamd is one of my favorites. Vsevolod Stakhov is developer of Rspamd, he told project stages quite clear.

Libreboot and Frosted Embedded Posix OS are my favorites as well. I love to learn about low level software that's why I contribute Linux Kernel. I am former Linux Kernel at Outreachy and would like to keep contribution.

There was an Embedded Systems DevRoom, it was in Building U. I should say, location of the building is hard to find little because there was no sign about Fosdem front of the building. We could not see at least.

In the evening, I've met with my Turkish friends. We have a community photo:


Second day, I've met with Emanuil to talk face to face. He said, I really am glad to sponsor you. That's great to hear.

I've bought tshirts to donate the organisations. It is really great, I am happy to be part of free software and to move it forward.


There was a talk for in memory of Ian Murdock. I would have loved to attend it but I had to leave early because had a flight in the evening. Talks are stored here so far. This is great opportunity to watch the presentation later.

I am very happy about my first Fosdem experience because I improved my network recognizing great folks.

I've seen on the event brochure, it says 8000 developers attended! and you can see diversity at the event. Hope to improve diversity and see underrepresented groups in computer science.

Fosdem is a free event, you can attend without registration. We should donate individualistically or institutionally, if we woud like to see the event in future years.

08 January 2016

Stow ile yapılandırma paketleri


GNU/Stow bir süredir bildiğim fakat bir türlü deneme fırsatı bulamadığım çok basit bir paket veya sembolik link yöneticisi. Her ne kadar /usr/local içerisindeki linkleri yönetmek için düşünülmüş olsa da, esnek yapısı nedeniyle kullanım alanlarından biri de ev dizininde bulunan yapılandırma dosyalarını (yani nokta dosyaları ya da dotfiles) yönetmek.

Örneğin ~/dotfiles içerisinde x ve zsh adında iki dizininiz var. Bu dizinler stow için aslında birer paket ve diyelim bu paketlerin yapısı şu şekilde:

~/dotfiles
├── x
│   ├── .i3
│   │   └── config
│   ├── .Xdefaults
│   ├── .xsession
│   └── ...
└── zsh
    ├── .zlogin -> .zprezto/runcoms/zlogin
    ├── .zlogout -> .zprezto/runcoms/zlogout
    ├── .zprezto
    │   └── ...
    ├── .zpreztorc -> .zprezto/runcoms/zpreztorc
    ├── .zprofile -> .zprezto/runcoms/zprofile
    ├── .zshenv -> .zprezto/runcoms/zshenv
    └── .zshrc -> .zprezto/runcoms/zshrc

Eğer kullandığınız ve herhangi bir x ortamı bulunmayan bir sunucuda, sadece zsh ayarlarınızı kullanmak isterseniz stow zsh dediğinizde, stow sizin için sadece zsh dizini altında bulunan dosyalar ve dizinlerin ev dizininde yer alan gerekli linklerini oluşturacaktır. Bu şekilde yapılandırma dosyalarınızı paketlere bölerek, istediğiniz yapılandırmayı istediğiniz makinada rahatça kullanmanızı sağlıyor.

Bir başka örnek kullandığım yapılandırma dosyalarım verilebilir. gitin sağladığı dağıtık model ile her zaman tüm makineler arası senkronize olan bu dosyalar, stow ile de sadece gerekli makinede gerekli uygulamaları yapılandırmak için kullanılabiliyor.



03 September 2015

Bir Linux Yaz Kampı’nın Daha Ardından: Perde Arkası


Bilindiği gibi Linux Kullanıcıları Derneği (LKD), İnternet Teknolojileri Derneği (INETD) ile işbirliği içinde her sene yaz aylarında, herkesin katılımına açık olan 15 günlük Linux yaz kampı düzenlemekte. Bu yaz kampına katılım için katılımcılardan herhangi bir ücret alınmıyor. Sadece katılımcıların kendi yol/konaklama/yemek masraflarını karşılamaları gerekiyor. KYK ve üniversite yurtlarında uygun fiyatlı konaklama imkanı sunuluyor. Bu sene, yani 2015 yılında bu kampın 6.sı düzenleniyor. Son 4 yıldır ise Linux Yaz Kampı, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde üniversitenin de desteği ile düzenleniyor. Geçtiğimiz 5-6 yıldır her sene artan başvuru sayıları bu organizasyonun başarısının bir göstergesi. Ben son birkaç yıldır aktif olarak bu organizasyona destek olamasam da e-posta grubunu elimden geldiğince takip ediyorum. Bu yazıya başlarken bu kadar popüler olan bir organizasyonun perde arkasında neler olduğu ve gönüllü dernek üyelerinin bu etkinliği gerçekleştirebilmek adına nelerle özenle ilgilendiği konusunda herkesin fikri olsun istedim. Şimdi detaylar…

Öncelikle başvurular alınmaya başlamadan önce yapılması gerekenleri sayarak başlayacağım. Kamp tarihinin belirlenmesi (Ramazan Ayı ve Bayramı ile çakışmamasına özen gösteriliyor.), üniversite ve yurt müdürlükleri ile iletişime geçilip belirlenen tarihlerde dersliklerin ve yurtların müsait olduğunun netleştirilmesi, gönüllü eğitmenler ile iletişime geçilip belirlenen tarihlerde kampa katılıp katılamayacakları ve hangi dersleri/sınıfları açabileceklerinin belirlenmesi, web sitesinin güncellenip kayıt almaya hazır hale getirilmesi, sponsor dosyasının hazırlanıp çeşitli firmalara sponsorluk teklifinde bulunulmak üzere gönderilmesi, kampta dağıtılacak promosyon malzemelerinin ve katılımcılara yol gösterecek afişlerin belirlenmesi, hazırlanması. Özetle, daha ortada görünen hiçbir şey yokken hummalı bir çalışma başlıyor.

Başvurular başladığında tüm kayıtlar veritabanında depolanıyor. Başvuranlar arasında üniversite öğrencilerinden, çok çeşitli kurum ve şirketlerde çalışanlara kadar farklı yaş ve hatta meslek gruplarından kişiler oluyor. 2015 yılındaki toplam başvuru sayısı 775. Sınıflar ve eğitmenlerin üst limiti belirlediği toplam kontenjan ise 300 kişi civarı. Dernek olarak stratejik görevlerdeki kişilerin eğitiminin daha önemli olduğunu düşündüğümüz için başvurularda öncelik görevlendirme alan kamu ve üniversite bilgi işlem personellerine veriliyor. Ancak daha önce de belirttiğim gibi kampa katılım herkese açık ve başvurular kapandıktan sonra kontenjan elverdiğince homojen bir seçim yapılıyor. Bu seçimler yapılırken daha önce INETD ya da LKD’nin benzer etkinliklerinde çeşitli sebeplerle kara listeye alınmış kişilerin de elenmesi gerekiyor. Seçim sürecinde yeterince hızlı olunamazsa gecikmeler yaşanabiliyor. Bu sene de gönüllü arkadaşlarımızın yoğunluğu sebebiyle sonuçları açıklamakta biraz geciktik.

Başvuranlar arasından elimizden geldiğince adil ve homojen bir seçim yaptıktan sonra kampa katılmaya hak kazananların bir listesi yayınlanıyor. Bu kişiler ile iletişime geçilerek kesin kayıtları yapılıyor ve bundan sonra yapmaları gerekenler açıklanıyor. Bunun yanı sıra bir yedek liste, bir de reddedilenler listesi oluyor. Tabii ki tüm bu kişilerle de iletişime geçilip durumdan haberdar ediliyor. Bu sırada üniversite ve KYK yurtları ile iletişim sürdürülerek kaç kadın kaç erkek katılımcı olduğu bilgisi veriliyor ki hem yaz okulu ya da staj sebebiyle yurtta kalmak isteyen öğrencilerin kontenjanlarını işgal etmeyelim, hem de Linux Yaz Kampı katılımcıları açıkta kalmasın. Bir yandan da eğitmenlerin geliş – gidiş tarihleri ve konaklama imkanları netleştiriliyor.

Eğitimlere kabul edilen kişilerden aynı sınıfta ders göreceklerin bilgi düzeylerinin birbirine yakın olmasına gayret ediliyor. Yoksa sınıftaki hiç kimse memnun kalmıyor, ders ya çok hızlı geliyor ya da çok sıkıcı. Bunun önüne geçmek için birkaç sene önce eğitimlere başlamadan bir seviye belirleme sınavı yapılmasına karar verilmişti. Bir yandan eğitmenler ve organizatörler bu sınavları hazırlamak için çalışıyorlar. Geçtiğimiz senelerde eğitimlerin başlamasına çok az bir süre kalmasına rağmen onaylanmış katılımcılardan kampın nerede yapılacağı, eğitim için ücret ödenip ödenmeyeceği, dersler başladıktan birkaç gün sonra kampa gelip gelemeyecekleri gibi, kamp web sitesinde üzerine basa basa belirttiğimiz soruları içeren e-postalar yağıyordu. Birçok kişiye garip ya da saçma gelmiş olabilir ancak bu sorunun üstesinden gelmek için kampa katılmak isteyenlere bu soruların yanıtlarını içeren ufak bir test yaptık. Açıkçası işe yaramış görünüyor. 2015 yılında kampın başlamasından hemen öncesine kadar alınan ve gönderilen e-posta sayısı 2500’ü geçmişti. Buraya kadar işlerin karışık olduğunu düşünüyorsanız gelin bir de bu noktadan sonra neler olduğuna bakalım.

Yaz kampının başlamasına 2 gün yani tam 48 saat kalmasına rağmen, çeşitli sebeplerle kampa katılamayacağını belirten katılımcılardan e-postalar yağıyor. Son anda çıkan acil işler, devam etmekte olan stajlar, kimi zaman da belirtilmeyen sebeplerle iptal e-postaları yağmaya devam ediyor. Elbette, insanlık hali, gerçekten ters giden ve önceden öngörülemeyen şeyler, seyahat engeli oluşturabilecek çeşitli sağlık sorunları olabilir. Ancak son anda yağmaya başlayan iptal e-postalarının hepsine bu gözle bakabilmemiz ve anlayışla kabul etmemiz mümkün değil. O yüzden kamp web sitesinin Sık Sorulan Sorular bölümünde belirttiğimiz gibi kampa kesin kayıt yapıldıktan sonra başvurusunu iptal edenler LKD ve INETD’nin kara listesine alınıyor. Kara listeye alınanlar gelecekte bu iki derneğin düzenlediği herhangi bir kontenjanlı etkinliğe kabul edilmiyor. Kişileri kara listeye alırken iptal e-postasını gönderen kişinin iyi niyetine ve samimiyetine güvenerek, önceden tahmin edilemeyen önemli sorunlar yaşadığını belirten katılımcıları hariç tutuyoruz. Bunu anlamak çoğu zaman birkaç kez karşılıklı yazışmayı gerektiriyor. Bu konuda da herkese eşit davranmaya özen gösteriyoruz. Elbette iptal eden katılımcıların yerlerinin doldurulması gerekiyor. Bu noktada yedek listeler devreye giriyor ancak kampın başlamasına 1-2 gün kala yedek listedeki insanlara haber vermek pek hoş olmadığı gibi, pek verimli de olmuyor. Yine son ana kadar katılımcılardan gelen çok çeşitli sorular ve örneğin konaklama şeklinin değiştirilmesi gibi çözülmesi gereken sorunlar oluyor. Tüm bunların sonucunda son ana kadar yurt listelerinin ve katılımcı sayılarının güncellenmesi gerekiyor. Bütün bu sürecin üzerine kayıt yaptırıp haber vermeden kampa gelmeyenler ya da kampa gelip sonra kaçanlar da oluyor. Eh biz de anaokulu öğretmeni değiliz tabii kocaman insanları kulağından tutup getirelim ya da köşede tek ayak üstünde durma cezası verelim. Elimizden geldiğince adil ve herkese faydalı olacak bir organizasyon yapmaya çalışıyoruz ama elimizde olmayan şeyler de oluyor. Örneğin bu sene yukarıdan gelen bir emirle kampın son haftası KYK kadın yurtlarını boşaltmak zorunda kaldık. Şehirle üniversitenin ulaşımı ise belediyedeki koşullar değiştiğinden istediğimiz gibi sağlanamadı.

Sonuç olarak, bu kampın organizasyonunda perde arkasında yaşananları olabildiğince kısa şekilde anlatmaya çalıştım. Yazıyı daha da uzatıp okunabilirliğini azaltmamak adına bahsedemediğim şeyler de var, onlar da başka bir yazıya kalsın. Elbette bizler de insan olduğumuzdan hatalarımız da oluyordur. Ancak yukarıda anlattığım bütün hazırlık sürecinin ve kamp sırasındaki eğitim sürecinin tamamının gönüllülük esasına dayandığını bir kez daha belirtmem gerekir. Bu süreçlere katkı veren herkes kendi profesyonel işlerinde çalışmaktadır. Organizasyonla ilgilenen ya da kampa eğitmen olarak katılan herkes bu kamp için zaman yaratmakta, işlerinden izin alarak (kimi zaman alabildikleri kadar ya da uzaktan çalışarak), herhangi bir ücret almadan, kampa katılmakta ve katkıda bulunmaktadırlar. Kampın eğitmenlerin yol-konaklama ücretleri, sınıflarda kullanılacak olan elektrik kabloları, projeksiyon cihazları, perdeler gibi giderleri ise LKD, INETD, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve bulabilirsek sponsorlar tarafından karşılanmaktadır.

Tüm bu süreç sosyal bir deney olsaydı herhalde pek çok insanın kendilerine ücretsiz olarak sunulan imkanları ciddiye almayışlarının güzel bir kanıtı olurdu. Oysa insanlar böyle bir etkinlik için para ödeselerdi son dakika iptalleri ya da şartları okumadan kayıt formunu dolduranlar yine bu kadar çok olur muydu? Ama bu kez de derneğin misyonuna ters olan bir etkinlik olurdu. LKD’nin tüm etkinlikleri herkese açık ve ücretsizdir. Çünkü özgür yazılım herkesçe erişilebilir olmalı, özgür yazılım ve Linux’u olabildiğince fazla kişiye anlatabilmeliyiz. Parası olanlara değil, gerçekten istekli olanlara ulaşabilmeliyiz. İşte yukarıdaki bu uzun yazı sadece bu amaç doğrultusunda verilmiş emeklerin çok kısa bir özetidir. Bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler, iyi ki varsınız.



24 January 2015

Amazon Web Services


Amazon Web Services hakkında internette zilyon tane makale bulabilirsiniz. Ben ilk başlarda araştırırken çok fazla türkçe döküman görmedim. Gerçi türkçe döküman hiç aramadım, yoksa kesin birileri yazmıştır. Amazon Web Services, biz kısaca AWS diyelim. AWS benim için atıl kapasiteye giden...

The post Amazon Web Services appeared first on Bahri Meriç CANLI Kişisel Web Sitesi.



21 January 2015

SPF Kaydı ve all ibaresi


Emailleriniz SPAM’e düşmesin – DKIM – SPF ve DMARC Ayarları başlıklı yazımda gönderdiğiniz epostaların spam’e düşmemesi için yapılabilecek ayarlardan bahsettim. SPF kaydında bir konudan daha bahsedilmesi gerektiğini farkettim. SPF kaydındaki […]

The post SPF Kaydı ve all ibaresi first appeared on Amerikada Birgün.



31 December 2014

Socks Vekil Sunucu (Proxy) ile Git Kullanımı


Öncelikle yazımdaki araya sıkışıp kalan İngilizce kısımlar için anlayış göstereceğinizi umarak başlamak istiyorum.  Bu yazımda, socks vekil sunucu kullanarak uzaktaki bir git sunucusuna (ssh protokolünü kullanarak) bağlanmak için izlediğim birkaç küçük adımı paylaşmak istiyorum.

Gelelim asıl konumuza. Vekil sunucu olarak “ssh-tunneling” [2] yardımıyla kendi yerel makinamı kullanmaktayım ve hedef git sunucu olarak github.com’u ele almak istiyorum. İnternette `git clone [email protected]:repo.git` şeklinde gördüğümüz ifadeler sadece ssh protokolünün kısa yazımıdır ve `ssh://[email protected]:repo.git` ifadesi ile aynı anlama gelmektedir [1].

Örnek olarak aldığımız github.com adresi için ~/.ssh/config dosyasına birkaç ekleme yapmamız gerekiyor. Kendi kullanıcı dizininizde bu dosya mevcut değilse oluşturup düzenlemeye devam edebilirsiniz. ~/.ssh/config dosyasına aşağıdakine benzer şekilde eklemelerinizi yapabilirsiniz.

Host github.com
    User                    git
    ProxyCommand            nc -x localhost:1080 %h %p

İlk olarak burada kullandığımız `nc` (netcat) aracı sisteminizde yoksa bunu kurmanız gerekmekte. Kendi sistemim Debian olduğundan dolayı aşağıdaki komutla bu paketi kuruyorum.

apt-get install netcat-openbsd

Daha sonra, Host ile belirttiğimiz alana git sunucumuzun adresini giriyoruz (github.com yerine kendi sunucumuz olabilir). User alanı ise git sunucusu üzerinde size açılan kullanıcı adı olacaktır. ProxyCommand bağlantı sırasında vekil sunucumuzu kullanmamızı yarayacak temel alanımızdır. `-x` parametresi ile vekil sunucu adresimizi ve port numarasını belirttikten sonra `%h` ile hedef adresimizi (git sunucumuzu) ve `%p` hedef portumuzu belirtmiş oluyoruz.

Ayrıca

Port 444

alanı ile öntanımlı 22 yerine başka bir port kullanmamız (444 gibi) mümkün. Parola yerine ortak anahtar kullanarak giriş yapmak istiyorsak aşağıdaki eklemeyi (github.key yerine tabi ki kendi ortak anahtar dosyamızı belirterek) yaparak bu sorunu da halletmemiz mümkün.

IdentityFile ~/.ssh/github.key

Tüm bu adımlardan sonra uzaktaki git sunucumuza vekil sunucumuz üzerinden bağlanmaya hazırız. Yazının başında belirttiğim gibi bu adımlar ssh ile yapılan bağantıları kapsamaktadır. HTTP(S) için [3] adresindeki bilgilere göz atmanızı öneririm. Yazımın işinize yaraması dileğiyle.

[1] http://git-scm.com/book/tr/v1/Uzak-Serverda-Git-Protokoller

[2] http://www.revsys.com/writings/quicktips/ssh-tunnel.html

[3] http://cms-sw.github.io/tutorial-proxy.html



18 November 2014

Haydi sifreleyelim girisimi (let's encrypt initiative)


EFF bugun internetin gelecegini degistirme potansiyeli olan let's encrypt adini verdikleri projeyi duyurdu. Mozilla, Cisco, Akamai gibi devlerin yani sira IdenTrust ve Michigan Universitesi arastirmacilarinin da katkilariyla olusturduklari yeni bir sertifika otoritesi olan let's encrypt, web'in http'den https'ye gecisi onunde kalan son engelleri de kaldirmayi amacliyor. Bu yazida https'nin http'ye gore artilarini siralamaktansa let's encrypt otoritesini, girisimin kurmayi planladigi sistemi ve su anda gelistirmekte olduklari ACME protokolunu anlatacagim.

Internet guvenligi arastirma grubu, ISRG, ismiyle yeni olusturulan ve kar amaci gutmeyen bir organizasyon tarafindan isletilecek let's encrypt sertifika otoritesinin hangi problemi cozmeye calistigini aciklayarak baslamak yerinde olacaktir diye dusunuyorum. SSL/TLS'in genis capta uygulanabilmesinin onundeki en buyuk engellerden en onemlileri kurulum karmasikligi, burokrasi ve sertifikalarin yuksek ucretleri olarak goruluyor. 2015 yazindan itibaren ucretsiz olarak sertifika dagitmaya baslayacak olan yeni otoritemiz su siralar tek bir komut calistirilarak, hazirda sunulmakta olan sitelerin alan adi dogrulamasini yaptiktan sonra https'ye gecirilmesi islemini yapacak bir istemci yazilimi ve bu yazilimin insa edilerken temel alindigi protokol uzerinde calisiyor. Let's encrypt bu surecte gozetecegi ana prensipleri ise soyle siraliyor;

Bedelsiz: Alan adi sahipleri kontrol ettikleri alanlar icin hicbir ucret odemeden sertifika sahibi olabilecekler

Otomatik: Sertifika alim sureci ve yenilenmesi ve sunucuda konfigure edilmesi gibi islemler tamamen otomatiklestirilerek minimum operator mudahalesi gerektirecek

Guvenli: Let's encrypt modern guvenlik tekniklerinin ve alandaki en iyi uygulamalarin implemente edilebilecegi bir platform olacak

Seffaf: Verilen ya da gecersiz kilinan tum sertifikalar incelemek isteyen herkese acik olacak

Acik: Gelistirilen protokol herkese acik bir standart olacak, gelistirilen yazilimlar ise elverdigince acik kaynak olarak sunulacak

Katilimci: Tek bir organizasyonun kontrolunde olmaktansa her acik standartta oldugu uzere topluluktan katilimcilarin fayda saglayacagi tumlesik bir girisim olmayi amaclayacak

Gelelim nasil calistigina. Altyapi ve istemci yazilimi tamamlandiginda kendi ifadeleriyle

sudo apt-get install lets-encrypt  
sudo lets-encrypt ornek.com  

komutlarini calistirmak tum ayarlari ve sertifika surecini halletmek icin yeterli olacak. Peki arkaplanda neler oluyor? Aslinda bunun icin istemci yazilimin ne yaptigina bakmadan once ACME protokolune bakmakta fayda var. Taslak halindeki RFC'ye gore genel hatlariyla protokol soyle.

Istemci yazilimi operatore hangi alan adlari icin sertifika istedigini soracak. Bu islemin ardindan sertifika otoritelerinin bir listesi gelecek. Eger secilen otorite ucretsiz sertifika saglayan bir otorite degilse odeme bilgisi bu asamada istenecek. Daha sonra yazilim operatore kisa bir sure icinde sertifikanin verilecegini bildirecek. Arkaplanda sunucu, sertifika otoritesi ile ACME kullanarak operatorun belirttigi alan adlari icin sertifika isteginde bulunacak. Sertifika otoritesinin verilen sertifikanin tipine gore belirledigi gereksinimler yerine getirildiginde verilen sertifika otomatik olarak indirilecek ve web sunucu sertifikayi kullanacak sekilde yapilandirilacak. Tercihen operatore e-posta, sms vb. gibi bir yontemle haber verilecek. Normal web hizmeti surecinde web sunucu sertifika otoritesi ile gerektigi taktirde konusarak OCSP (cevrimici sertifika durum protokolu) cevaplari, sertifika listeleri gibi bilgileri almaya devam ederek sorunsuz bir web sunma isinin yururlugunu saglamaya devam edecek.

Burada araya girip bir iki konuya acikliga kavusturayim. Yukarida web sunucu olarak bahsedilse de e-posta, xmpp vs. gibi sertifika kullanabileceginiz her hizmette ACME protokolunu ve bu protokol uzerinden calisan istemciyi kullanabileceksiniz. Su asamada organizasyon dogrulamasi(organization validation) ya da kapsamli dogrulama(extended validation) surecleri nasil isleyecek cok net olmasa da alan adi dogrulama icin(domain validation) bir sorun yok gibi gozukuyor. Protokole doneyim.

Standardimizda uc adet anahtar/anahtar cifti tanimi bulunuyor.

Ozne acik anahtari (subject public key): Sertifikaya konu olan alanlar icin dahil edilecek acik anahtar

Yetkilendirilmis anahtar cifti (authorized key pair): Sertifika otoritesinin herhangi bir kimligin yonettigi/yonetebilecegi sertifikalar icin iletisimde kullanacagi anahtar cifti. Bu cift birden fazla kimlik icin kullanilabiliyor.

Sifirlama anahtari (recovery token): Diger anahtarlarin ya da anahtar ciftlerinin kaybedilmesi durumunda sertifika otoritesine kimlik kanitlamak icin kullanilabilecek gizli anahtar

Butun iletisim https uzerinden json ile saglaniyor. Kimlikler ACME'de anahtar ciftleri ile ifade ediliyor. Bir alan adi icin istek yapilmadan once gecerli bir anahtar ciftinin ozel anahtarinin o alan adini kontrol eden tarafindan sahipliginin gosterilmesi gerekiyor. Bu kisim bildigimiz acik anahtarli sifrelemenin aynisi oldugundan uzerinde cok durmaya gerek yok. Alan adinin ya bir DNS kaydi ile ya da sunulan bir dosya ile bir ozel anahtar tarafindan kontrol edildigi kanitlaniyor. Sertifika otoritesi bu kanitlama basarili olursa basarili mesaji ve sifirlama anahtari donuyor istemciye.

Kimlik kanitlama isleminin ardindan istemci, belirtilen alan icin bir sertifika imzalama istegi olusturuyor(CSR) ve bu istegi ozel anahtari ile imzalayip sunucuya gonderiyor. Sunucu gelen istegin daha once dogruladigi anahtar ciftine ait olduguna emin olduktan sonra sertifikayi olusturuyor ve istemciye gonderiyor. Bu cevapta sertifika yenilemenin tekrar bir dogrulama gerektirmedigi durumlarda, istemci tarafindan yenileme icin kullanilabilecek adres de gonderilebiliyor. Sertifikanin iptali icin istemci basitce, ozel anahtariyla imzaladigi iptal istemini sunucuya gonderiyor ve sunucu bu istegi aldiginda sertifikayi iptal ediyor. Istemci ya da sunucu yazacaklar icin taslak standardin burada atladigim teknik detaylarina yukarida paylastigim protokol adresinden ulasmak mumkun.

Sistem 100 metre yukaridan bakildiginda aciklamaya calistigim sekilde isliyor. Ucretsiz sertifikalarin edinilebilmesine olanak taniyacagi ve TLS implementasyonu onundeki teknik engelleri kaldirma potansiyeli oldugu icin interneti degistirebilecek bir proje olarak goruyor ve heyecanlaniyorum. Umarim Postfix, Nginx, ejabberd gibi projeler de ACME'yi ve dolayisiyla let's encrypt sertifika otoritesini otomatik olarak kullanabilmek ve yapilandirabilmek icin gereken adimlari en kisa surede atarlar. Bu sayede gorece daha guvenli bir internet deneyimi icin gereken en temel adimlardan birini atmis oluruz.



03 November 2014

Teknolojinin Kadınları Etkinliği Sunumum


Geçtiğimiz günlerde Kadın Yazılımcı topluluğu ile birlikte İstanbul Hackerspace'de Ada Lovelace Day ve Grace Hopper Celebration'ı Türkiye'de de kutlamak için bir etkinlik düzenledik, bu etkinlik için ben de bir sunum hazırladım.

Etkinlik ile ilgili Cansu Uludağ'ın değerlendirme yazısı hayli kapsamlı olmuş, okumanızı tavsiye ederim. Hem vesileyle benim bu blog yazısında (zaman sıkıntısından) bahsedemediğim diğer arkadaşlarımın şahane sunumlarını da okumuş olursunuz.

Bu blog yazısında, yoğunluktan ertelediğim bir işi yapmaya hazırlanıyorum. Etkinlikte yaptığım, hazırladığım sunumu paylaşıyorum. 

 Dünyada yazılım, bilişim ve teknoloji alanında kadınları teşvik etme amacıyla düzenlenen etkinlikler, programlar ve bu konuda kadınlara fon ayıran vakıflar hakkında bilgi verdiğim sunumuma buradan ulaşabilirsiniz.

Çoğunlukla kadınların yer aldığı özgür yazılım, açık kaynak projeleri, organizasyonlarının yer aldığı (içerisinde yer almamla bildiğim, takip ettiklerim nedeniyle) bu sunumu peyderpey de olsa güncellemek yapılacaklar listeme girdi bile! :)
                    



14 July 2014

LaborComm 2014’te Düzenlediğimiz Paneldeki Sunuşum


Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı (LaborComm) [1], 2010 yılından bu yana Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin [2] yürütücülüğünde düzenlenen ve bence oldukça önemli tartışmaların yürütüldüğü, dolu dolu geçen bir konferans. Bu yıl 5. kez düzenlendi. İlk kez geçen yıl dinleyici olarak katılabilmiştim LaborComm’a ve birçok oturumda epey bilgi edinmiş, tartışmalardan faydalanmıştım.

LaborComm 2014’ün teması, geçtiğimiz birkaç yılda dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan direniş hareketlerinin etrafında şekilleniyordu. Çağrı metninden [3] alıntılayacak olursam:

“Geçtiğimiz birkaç yıl tüm dünyada ve Türkiye’de toplumsal hareketlerin yükseldiği ve bu çerçevede iletişim ve iletişim ağlarının önem kazandığı bir dönem oldu. Egemenler interneti artık sadece yeni birikim stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak değil, aynı zamanda kendi egemenliklerine yönelen büyük bir tehdit olarak da görmeye başladılar. Bu çerçevede internet üzerindeki izleme faaliyetlerinin giderek tırmandığı açığa çıkarken, internetin sınırlandırılmasına yönelik düzenlemeler de giderek daha fazla gündeme geliyor. Ancak diğer yandan internet üzerindeki görece özgür alanların sınırları genişliyor ve buralardaki iletişim ve örgütlenme kent meydanlarında somutlaşıyor. LaborComm 2014, bu alanda yaşanan deneyimlerin bilgisini üretmeyi ve ileriye dönük olarak emeğin ve iletişimin özgürleşim olanaklarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra düzenlenme amacına uygun olarak iletişim ve emeğin kesiştiği tüm alanlara ilişkin çalışmaları beklemektedir.”

Tahmin edilebileceği gibi, Gezi Direnişi ile ilgili epeyce bildiri vardı, programdan da görülebilir. Biz de, hem Gezi Direnişi’ni, hem de özgür yazılımı, özgür İnternet’i ve özgür iletişimi önemseyen 4 bilişim emekçisi (İzlem Gözükeleş, Taylan Özgür Yıldırım, Oktay Dursun ve ben) olarak bu yıl konferansta bir panel düzenlemeyi önerdik. Konferans yürütücüleri fikre olumlu yaklaştılar ve böylelikle konferansın kapanış oturumunu kapmış olduk. Oturum başkanımızın da şu an iletişim alanında akademik çalışmalarını yürüten ama özünde bizler gibi bilgisayar mühendisi olan Doç. Dr. Funda Başaran Özdemir olmasıyla biraz daha rahatladık 🙂

Panelimizin başlığını “Direniş Kendi İletişim Kanallarını Oluştururken; Özgürlük, Yazılım, İnternet ve Emekçiler” olarak belirledik, her birimiz konunun farklı birer boyutunu ele almaya çalıştığımız birer sunuş yaptık. Sunuşların ardından salondan gelen soru ve katkılarla da tartışmayı genişlettik. Hem bizlerin izlenimi, hem de panel sonrası dinleyicilerden gelen geri bildirimlere dayanarak söyleyebilirim ki güzel bir panel oldu.

Konferansın bildiri kitapçığı şu anda hazırlanma aşamasında. Önümüzdeki birkaç hafta içinde yayımlanmış olacak sanırım, konferans web sitesinden e-kitap olarak da indirilebilecek. Bizim paneldeki sunuşlarımız konferansın diğer oturumlarındaki gibi akademik bildiri niteliğinde değildi, ama yine de panelde konuşulanların da bildiri kitapçığında yer almasının güzel olacağını söylediler bize. Ben de toparlayabildiğim kadarıyla yaptığım sunuşu genel hatlarıyla kısa bir metinde aktarmaya çalıştım. Aşağıda o metni bulabilirsiniz.

Panelde ilk sunuşu ben yapmıştım ve özgür yazılımı neden bu kadar önemsediğimizi kısıtlı zamanda hızlı biçimde anlatmaya çalışmıştım. Yaptığım sunuşun içeriğinin büyük bir kısmı, bir süredir farklı etkinliklerde yaptığım “Her Yer Linux Her Yer Özgür Yazılım” sunumumla[4] çakışmakla birlikte, o sunumda yer verip burada anlatmadığım ve burada olup onda olmayan bazı kısımlar da var.

Özgür Yazılımı Neden Bu Kadar Çok Önemsiyoruz?

Richard Stallman’ın bundan yaklaşık 30 yıl önce başlattığı özgür yazılım hareketi, artık başladığı noktanın çok ilerisinde. İnternet’in sağladığı yayılma olanağının da katkısıyla bugün dünyanın her yerinde çeşitli özgür yazılımları geliştiren, yaygınlaştıran, yerelleştiren, paylaşan ve kullanan insanlar, şirketler ve hatta devletler bulunuyor. İnternet’e bağlı herhangi bir cihazı kullanan bir kişi, kendi kullandığı yazılımlar özel mülk yazılım olsa bile bağlandığı web sitesi özgür yazılımlar aracılığıyla hazırlandığı ve sunulduğu için dolaylı yoldan da olsa özgür yazılımları kullanmış oluyor. Teknik yeterlilikleri ve üstünlükleriyle özgür yazılımlar bilişim alanında kolaylıkla vazgeçilemeyecek bir yer edinmiş durumdalar.

Öte yandan, özgür yazılımı bu kadar çok önemsememizin ve her fırsatta öne çıkarmamızın sebebi sadece sunduğu teknik olanaklardan kaynaklanmıyor. Tarihçesi, ortaya çıkış gerekçeleri ve gelişim süreci ele alındığında özgür yazılım meselesi, teknik bir tartışma olmanın çok ötesinde, politik bir mesele olarak karşımızda duruyor. Özgür yazılım hareketini başlatan ve günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri olan Richard Stallman, çeşitli söyleşilerinde bu durumu şöyle dile getiriyor:

“Özgür yazılım, sadece teknik bir mesele değildir. Aynı zamanda etik, sosyal ve politik bir meseledir. Sadece bilişim alanında çalışanları değil, toplumun her kesimini ilgilendirir. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kişisel bilgilerin gizliliği gibi konularla doğrudan ilgilidir. ”

Richard Stallman’ın çizdiği bu çerçeve, aslında epey geniş bir alanı tarifliyor olsa da, politik bir mesele olarak özgür yazılımı bireysel ve toplumsal özgürlükler bağlamında tartışmanın tek başına yeterli olmadığını düşünüyoruz. Elbette özgür yazılımların yazılım alanında üretici ve tüketiciler olarak bizlere sağladığı özgürlükler çok büyük önem taşıyor, özellikle de çokuluslu yazılım ve donanım tekelleri ile devletlerin bu özgürlüklerimize saldırılarını yoğunlaştırdıkları bir dönemde olduğumuzu göz önünde bulundurduğumuzda var gücümüzle savunmamız gereken bir mevkide bulunuyorlar. Fakat özgür yazılımı politik bir mesele olarak tartışırken, çok daha temelde olan ve aslında bu özgürlüklerin de kaynağını oluşturan, özgür yazılımların hem üretim hem de tüketim süreçlerini de doğrudan etkileyen bir noktayı ele almak istiyoruz: Kamusal mülkiyet. Eğer özgür yazılımlarla özel mülk yazılımları birbirinden net bir şekilde ayırt edebiliyorsak bunu sağlayan şey teknik özellikler değil, üretilen yazılımın ve kaynak kodunun mülkiyetinin kime ait olduğudur. Özgür yazılım hareketi, hem üretilen bir ürün olarak yazılımın, hem de o yazılımın üretilmesini sağlayan üretim aracı olarak kaynak kodlarının mülkiyetini topluma vermesiyle bir devrim yapmıştır. Yazılımın ve kaynak kodunun mülkiyetinin toplumsallaştırılması; yazılım geliştirme pratiklerinden paylaşım yöntemlerine, yazılımların çoğaltılma (kopyalanma) özgürlüğünden istenilen amaç doğrultusunda özelleştirilebilme ve kullanılabilme özgürlüğüne kadar tüm üretim ve tüketim süreçlerinin piyasa ekonomisi koşullarından bambaşka koşullarda şekillendirilebilmesine olanak sağlamıştır. Böylelikle hem bireysel ve toplumsal özgürlüklerimiz korunabilmiş, hem de özgür yazılımlar özel mülk yazılımlar karşısında birçok teknik üstünlüğe sahip olabilmişler ve yaygınlıklarını artırabilmişlerdir.

Politik bir mesele olarak özgür yazılımı ele alırken dikkate aldığımız önemli noktalardan bir başkasını da özgür yazılım hareketinin ortaya çıkış süreci bize anlatıyor. Bu nokta, özgür yazılım hareketinin, yazılımın metalaşmasına karşı geliştirilmiş bir hareket olmasıdır. 1970’li yıllara kadar, Richard Stallman’ın da aralarında bulunduğu yazılım geliştiriciler (hacker’lar) geliştirdikleri tüm yazılımları birbirleriyle paylaşmakta, böylelikle hem birbirlerinden öğrenmekte hem de çözülmüş bir sorunu tekrar çözmekle uğraşmak (“tekerleği yeniden keşfetmek”) zorunda kalmamaktadırlar. Yazılımların ticari olarak alınıp satılması yaygın değildir, bilişim alanında sadece donanım bir masraf kalemi olmaktadır. Ancak 1970’li yıllardan itibaren bu durum değişmeye başlar, yazılımın da parayla alınıp satılabileceği fikri yaygınlaşır ve birçok yazılım firması kurulur. Bunun yanı sıra, bu firmalar ürettikleri yazılımların kaynak kodlarını “ticari sır” oldukları gerekçesiyle paylaşmamaktadırlar. Bütün bunlara duyulan tepki, özgür yazılım hareketinin başlatılmasında tetikleyici olmuştur.

Özgür yazılım hareketinin uygulamaya koyduğu önemli özelliklerden birisi, hem kamusal mülkiyetle hem de hareketin metalaşma karşıtı niteliğiyle bağlantılı olan, “üretimde özgürlük, tüketimde eşitlik” ilkesidir. Özgür yazılımların mülkiyeti topluma ait olduğu için toplumun her bireyi özgür yazılımlar üzerinde aynı haklara sahiptir ve onları dilediği şekilde kullanma (tüketme) özgürlüğü vardır. Dolayısıyla tüketimde eşitlik sağlanmıştır. Öte yandan, yazılımı kullanma karşılığında bireylerden herhangi bir karşılık beklenmez. Üretim sürecine katılıp katılmama konusunda her birey kendisi karar verebilir ve üretime katılmayan bireyler, tüketim haklarını kaybetmezler; üretime katılan bireylerle hâlâ eşit tüketim hakkına sahip olurlar. Üretime katılmak isteyen bireyler ise bu özgürlüklerini istedikleri zaman kullanabilirler çünkü üretim aracı olan kaynak kodlarının mülkiyeti topluma aittir, onlar da bu kaynak kodlarını kullanarak istedikleri şekilde yazılım geliştirebilirler.

Özgür yazılım üzerine bugüne kadar yapılan sosyal araştırmaların bir kısmı, üretime katılan yani özgür yazılımları geliştiren ve diğer yollarla (çeviri, test, hata bildirimi vs.) bunlara katkı sağlayan bireylerin neden bu sürece katıldıkları sorusuna odaklanmıştır. Piyasa ekonomisi şartlarının geçerli olmadığı bir ortamda, bireyleri çalışmaya ve üretime yönlendiren sebepler birçok kez sorgulanmıştır. Bu araştırmalar sonucunda ortaya konan birkaç sonuca kısaca değinelim. Bunlardan biri, özgür yazılım toplulukları arasında bir “hediye ekonomisi” oluşmasıdır. Bir başka sonuç, bazı bireylerin “kendilerini kanıtlama” güdüsüyle üretim sürecine katıldıklarıdır; özgür yazılımlar kamusal alanda (İnternet) geliştirildiği için bu bireyler burada bireysel teknik becerilerini sergilemekte ve piyasa ekonomisinin geçerli olduğu yazılım geliştirme süreçlerinde (özel mülk yazılım üreten şirketlerde) iş bulma şanslarını artırmaktadırlar. Bir grup yazılım geliştirici ise, öğrenme ve merak güdülerini tatmin etmek amacıyla üretim sürecinde yer almaktadırlar; zihinsel emeğin ortaya konduğu yazılım geliştirme pratiğinde sıklıkla çeşitli “bulmaca”larla karşılaşılmakta, bireyler bu bulmacaları çözmekten zevk almaktadırlar. Tüm bunların yanı sıra, bazı bireyler de toplumsal çıkarları gözeterek özgür yazılımların geliştirilmesine katkı sağlamaktadırlar. Elbette saydığımız bu gruplar birbirlerinden homojen olarak ayrışmamakta, üretime katılan bir birey bu gerekçelerden birkaç tanesini sahiplenebilmektedir.

Özgür yazılımların geliştirilmesi aşamalarında kullanılmakta olan ve zamanla çeşitli gelişmeler göstermiş olan üretim pratikleri, ağırlıklı olarak meselenin teknik yönü ile ilgiliymiş gibi görünse de, esasen özgür yazılımın politik yanıyla doğrudan ilişkilidir. Özgür yazılımların tamamına yakını İnternet üzerinde, kamuya açık platformlarda geliştirilmektedir. Sadece geliştirilen yazılım ve yazılımın kaynak kodları değil, aynı zamanda tartışma ve karar alma süreçleri de kamusal erişime açık olarak yürütülmektedir. Bir özgür yazılımın geliştirilmesine katkı veren, yani üretim sürecine katılan bireyler, e-posta listesi ya da forum benzeri iletişim ortamlarında yazılım geliştirme süreci ile ilgili fikir alışverişinde bulunurlar ve bu iletişim ortamlarının arşivleri kamusal erişime açık olarak İnternet ortamında saklanır. Böylelikle üretim sürecine katılmayan bireyler de yürütülen tartışmaları izleyebilir, zaman zaman da çeşitli şekillerde kendi görüşlerini ifade edebilirler. Tüm bu özellikleriyle özgür yazılım geliştirme sürecinin oldukça verimli işleyen bir kolektif üretim süreci olduğu söylenebilir.

Özgür yazılımın, burada kısa kısa ele almaya çalıştığımız bu özellikleri, bu hareketin 30 yılı aşkın süredir adım adım ilerleyen ve büyük başarılar kazanan bir hareket olmasını sağlamıştır. Etkileri sadece bilişim alanıyla sınırlı kalmamış, özgür yazılımın başarısından etkilenen başka birçok alanda benzeri özellikleri taşıyan örnekler ortaya çıkmıştır. En basit ve akla gelen ilk örneği, özgür yazılım geliştirme sürecine benzer bir üretim süreciyle kolektif bilgi birikiminin oluşturulduğu Wikipedia projesidir. Benzer şekilde sinema, müzik, edebiyat gibi alanlarda çeşitli yansımaları olmasının yanı sıra, bilişim sistemlerinde kullanılan çeşitli donanımların kolektif biçimde üretilmesini ve bu alandaki tekellerin ortadan kaldırılmasını amaçlayan hareketler de ortaya çıkmaya başlamıştır.

Altını çizmeye çalıştığımız şekilde, özgür yazılım meselesi bir “politik mesele” olmayıp sadece bir “teknik mesele” olsaydı, tahminimizce şimdiye kadar çoktan sonlanmış bir durumda olurdu ve hepimiz özel mülk yazılımlara muhtaç olurduk. Bilişim ve iletişim teknolojileri hayatımızın her alanına nüfuz ederken, birer bilişim ve iletişim tüketicisi ve üreticisi olarak bugün sahip olduğumuz bazı bireysel ve toplumsal özgürlüklerimizi de çoktan kaybetmiş, ya da tıpkı Gezi Direnişi’nde olduğu gibi bunları savunmaya çalışıyor olabilirdik. Panelimizin ana konusuyla özgür yazılımın birbiriyle ne kadar içli dışlı olduğunu anlamak için, özgür yazılımı anlatırken sıklıkla kullandığımız bazı anahtar sözcüklere bitirirken değinmekte fayda var: “Özgürlük”, “Paylaşmak”, “Dayanışma”, “Kamusallılk”, “Kolektif üretim”, “Eşit tüketim”. Gezi Direnişi’ne baktığımızda, aynı anahtar sözcüklerin orada da meselenin kalbinde olduğunu görebiliyoruz.

adilga

[1] http://laborcomm.org/

[2] http://ilef.ankara.edu.tr/

[3] http://laborcomm.org/cagri-metni-2014/

[4] İlgilenenler LKD Seminer Çalışma Grubu sitesindeki Seminer Notları sayfasında bulabilirler:

http://seminer.linux.org.tr/seminer-notlari/



01 July 2014

Bir Takım Geçişken Şeyler



İnsanın hayatında pis rezil olduğu durumlar vardır. Gavur bunu WTF moment olarak havalı bir biçimde söylese de yurdum insanı "astir bea" olarak daha net anlaşılır hale getirmiştir bu olguyu.

Neyse efendim, bendeniz de dün itibariyle benzer bir anı yaşadım ve bu girdiyi yazmak şart oldu kendime ceza kabilinden. Burada resim puslanır sahne siyah beyaza döner ve olaylar şöyle gelişir;

Doktora aday adayımız giriş mülakatına girmek üzere 12 saatlik bir yolculuğun ardından ülkemizin tanınmış üniversitelerinden birine ulaşır. Mülakat saatine kadar araştırma konusu ile ilgili jüri hocalarının yazdığı makaleleri ve kitap bölümlerini okuyarak kendince özgüven depolamaktadır, gelişecek olaylara pek bir hazır olduğunu sanmaktadır.

Derken, mülakat saati gelir lakin, her toplumsal sıralama olayında olduğu gibi olay olması gereken vakitte cereyan etmemekte ısrarlıdır. Mülakat salonu önünde beklemekten sıkıldığı bir anda telefonla konuşmaktadır ki, adı okunur ve kahramanımız telefonunu aceleyle kapatıp olay mahalline intikal eder.

Salona girdiğinde karşısında 6 kişilik bir jüri vardır (WTF moment 1). 6 ya 1 eşitsizliği ilk başta kahramanımızın gözünü korkutsa da, çocukluğu "Kara Murat" serisini izleyerek geçmiş esas oğlanı yıldırmaz bu durum.

Yüksek lisans çalışmalarını kısaca özetlemesinin ardından bir South Park sessizliği oluşmuşken, yüksek lisans jürisinde bulunan bir hoca malum soruyu sorar;

"Sana yüksek lisans jürisinde bir soru sormuştum, hatırladın mı ?"

(Hatırladım lakin hatırlamak istemiyorum, çünkü bildiğin cevaplayamayıp mal gibi kalmıştım)

"Hatırladım hocam" der kahramanımız. Hoca işin peşini bırakmamaktadır;

"Baktın mı sınavdan sonra çözümüne sorunun ?"

"Baktım hocam" der esas oğlan.

(Baktın ama yetmez) der hoca içinden ve bu ses dışarı şöyle yansır;

"Anlat bakalım o zaman, difüzyon denklemlerinde neden ikinci derece türev kullanılır !!! "

"Bakın şimdi hocam, basitçe anlatmak gerekirse geçişen (diffuse) eden maddemizin ilgilendiğimiz bölümünü bir araba gibi düşünelim. Biliyoruz ki bir arabanın hareketini hesaplarken birinci derece türev bize hızı , ikinci derece türev ise hızdaki değişimi (hızlanma/acceleration) verir. Bizim derdimiz t anında x konumunda olduğunu bildiğimiz arabanın t+1 anında nerede olduğunu bulabilmekse eğer, hız ki, biz buna halk arasında birinci dereceden türev deriz bizim için tek başına birşey ifade etmez çünkü; arabamız t anından t+1 anı arasında hızlanmış veya yavaşlamış olabilir, arabanın hızının bu zaman aralığında nasıl değiştiğini bulmak için Anadolu'da ikinci dereceden türev olarak adlandırılan matematiksel işleme ihtiyaç duyarız."

Bu konu aşağıdaki videoda detaylı olarak açıklanmıştır ve dahi tam ekran olarak izlemeniz tavsiye edilir;




"Aslında bu konuyu matematiksel olarak Fick kanunları (ki onlar iki tanedir) ile açıklayabiliriz. Moleküllerin bir bölgeden diğer bölgeye geçişine akı der ve bunu J ile gösterirsek akıyı zamandan bağımsız olarak

  

şeklinde ifade edebiliriz. Burada D ilgilendiğimiz molekülün difüzyon katsayısı C derişim ve x molekülün katettiği mesafeyi gösterir. Bu kanun zamandan bağımsız olarak, derişimi farklı, iki bölge arasındaki geçişi ifade eder ve bu geçiş çok yoğun bölgeden az yoğun bölgeye doğru derişimler eşitlenene kadar devam eder."

"Fick birinci kanununda zaman mefhumunu ihmal edip benim bu soruya sonsuza kadar cevap verebilme şansım varmış gibi davranırken, gerçek durum böyle değildir. Aslında bu soruyu hiç cevaplamayıp doktora yeterlilikte bu soruyu sormanızı garanti altına almak ve daha sınava girmeden bir soru fazla cevaplayarak zamanı bükmek istesem de bunun evrende yol açacağı kaostan korktuğumdan bu ihtimali hızla eliyor ve konuya kaldığım yerden devam ediyorum"

"Neyse, yaptığı eşşekliğin farkına varan Fick "Achtung" der yani "Ben ne yaptım". Bunun üzerine ikinci kanununu yazar,

  

bu noktada akının kendisi hesaplanmaya muhtaç bir dede kaldı ki gayrıya himmet ede diye düşünen Fick bruder J yi birinci denklemden getirip yerine koyarak

  

denklemini elde eder. Bu da neden 2. dereceden türev sorusunun daha kitabi bir açıklamasını sunar bize"


Diyemedim ya la...




17 June 2014

Pardus'a Göç Etmiş Kamu Kurumları


Takip edenlerin bildiği gibi Pardus projesi 2011 yılı sonunda teknolojik ve idari olarak sona erdirilmişti. Tübitak 2012 yılında yine Pardus adıyla  farklı bir proje geliştirmeye başladı. O yıllarda yeni projenin ilk idarecilerinin basına verdiği röportajlardan hatırladığım kadarıyla kamuda yaygın kullanım, ileri teknoloji gibi ilkelerden heyecanla bahsediliyor kulağa çok hoş geliyordu.

Aradan geçen yıllarda proje nereden nereye geldi hiç takip etmedim. Zaten artık gelinen noktada Pardus projesinin ne kadar kallavi bir teknoloji olduğunun/olmadığının bir önemi yok. Önemli olan kamu kurumlarının ve kamu idaresinin Linux ve özgür yazılımları tercih etme konusundaki iradesi. Maalesef  böyle bir irade göremedik. Tıpkı 2012 öncesinde olduğu gibi.

Ben yine de tarihe not düşme açısından BİMER aracılığı ile Tübitak'tan Pardus'a göç eden kurumların listesini istedim, gelen cevap aşağıda;


06.06.2014 tarih ve .... sayılı başvurunuz, BİMER sistemi üzerinden 
Kurumumuza yönlendirilmiş, Kurumumuz  tarafından incelenmiştir.

Pardus aşağıdaki Kamu Kurumlarında kullanılmaktadır:

- Milli Savunma Bakanlığı
- İSKİ
- Jandarma Genel Komutanlığı
- Gaziantep Halk Sağlığı Merkezi

Bu kurumlarda Pardus'a Göç yapmış toplam kullanıcı sayısı 
11 bin civarındadır.

Bilginize sunarız.

Zaten bu konu kamu idaresinin öncelikleri arasında zurnanın son deliği bile olmadığından kısa ve orta vadede pek umutlanmamak ve vatandaşların çocuğunun rızkından arttırıp ödediği vergilerin bir kısmının lisans anahtarları karşılığında ABD bankalarına aktarılmasını içimize sindirmek lazım.


02 April 2014

Zpanel'da Roundcube WebMail Kullanıcı Şifre Değiştirme Plugin ayarları


Açık kaynaklı sunucu panelleri arasında zpanel en çok hoşuma giden oldu. Bir dostuma kurduğum sunucuda açılan maillerin kullanıcılarının WebMail üzerinde şifrelerini değiştiremediklerini öğrendim. Küçük bir araştırmadan sonra bir plugin aktifleştirmem gerektiğini anladım. Panelden panele epeyce farklı çözümler var ancak en güzel çözüm doğrudan sql çözümünü kullanmak.

Öncelikle /etc/zpanel/panel/etc/apps/webmail/config altında main.inc.php dosyasını editörümüzle açıyoruz.
$rcmail_config['plugins'] = satırını bulup aşağıdaki gibi düzeltiyoruz.

$rcmail_config['plugins'] = array('password');

daha sonra /etc/zpanel/panel/etc/apps/webmail/config altında db.inc.php dosyasını editörle açıp aşağıdaki satırı bulup tırnak işaretleri arasındaki bağlantı cümleciğini kopyalıyoruz.


$rcmail_config['db_dsnw'] = 'mysql://root:<şifreniz>@localhost/zpanel_roundcube';


sonra  /etc/zpanel/panel/etc/apps/webmail/plugins/password altında config.inc.php.dist dosyasını bulup 

#cp config.inc.php.dist config.inc.php

komutu ile kopyalıyoruz ve editörle açıyoruz.

1- Driver olarak sql kullanacağız.

$rcmail_config['password_driver'] = 'sql';

2. db.inc.php dosyasından kopyaladığımız cümleciği aşağıdaki kısma yapıştırıyoruz ancak sonunu zpanel_postfix olarak değiştiriyoruz. !önemli

$rcmail_config['password_db_dsn'] = 'mysql://root:<şifreniz>@localhost/zpanel_postfix';

3.query kısmınıda aşağıdaki gibi düzenliyoruz

$rcmail_config['password_query'] = 'UPDATE `mailbox` SET `password` = %c WHERE `username` = %u';

Kullanıcılar Kişisel ayarlar kısmında parolalarını değiştirebilirler.




02 February 2014

ADB ve Fastboot / Bootloader Kurulumu ve Android SDK [Eğitim Dökümanı]


Blogumda ingilizce yazıyorum hep aslında ancak Android ile uygulama geliştiren arkadaşlara yardımcı olması için bu yazıyı yazmak istedim. İlk kurulumu yapacak arkadaşlar için karışık gelebilen konuyu bu yazı ile netleştirmek istedim. Android cihazınızı rootlamak, cihazın üzerinde işlemler yapmak için adb, fastboot uygulamalarının çalıştığından emin olmanız gerekmektedir.  Çünkü bütün boot uygulamaları bu toollar üzerinden cihaza erişmekte […]